Toprağın ve geleneğin insanlığa hediyesi

Bir dilim ekmek sabırla öğütülen taş devrinden kalma buğdayı anlatır veya bir yudum turşu asırlık bir hikâye taşır. Bence lezzetin sırrı yalnızca şefin elinde ya da tarifin inceliklerinde saklı değil. Asıl sır, yüzyıllar boyunca yoğrulan gelenekten ve bunun kaynağı topraktan geliyor.

Yerelin ruhu ve lezzetin coğrafyası

Türkiye'nin her köşesi, kendine sahip özel bir tat ve kokuyla bilinir. İzmir'in şifalı bitki ve otları, Kastamonu ve Edirne’de üretilen buğdayın tarih kokan buğusu gibi sabırla üretilen her ürün, bulunduğu coğrafyanın dokusunu ve ritmini taşır. Yerel ürünler, doğanın sunduğu en taze ve besleyici alternatifler olarak lezzetle birlikte insan vücudunun ihtiyacına cevap verir. Belki de lezzet, sadece damakla ilgili bir haz değil, geçmişten geleceğe yönelik bir köprüdür. Doğanın sesine kulak vererek yerel ürünlerle beslenmek, bu köprüyü ayakta tutmaktır. Türkiye'nin dört yanındaki bu emekler, coğrafyamızın eşsiz lezzetlerini ve nesiller boyu sürecek bir mirası simgeliyor.  

Çeşme Turşu Evi-İzmir

‘Çeşme'nin gizli lezzet hazinesi’

Çeşme sokaklarında dolaşırken geçmişin fermente sırlarını taşıyan bir koku duyarsınız. Bu koku, sizi cezbedecek bir lezzete davet eder: Çeşme Turşu Evi. 29 Ocak 2022'de Tülay Yamaner tarafından kapılarını açan bu mütevazı ama iddialı yer, turşunun sıradan bir yan ürün değil, bir yaşam biçimi olduğunu kanıtlarcasına hizmet vermeye devam ediyor. Kadın girişimci Tülay Hanım’ın büyük bir özenle işlettiği bu şirin mekânda, tamamı el yapımı olan eşsiz turşular sizleri bekliyor. Çeşme gibi şirin ve turistik bir ilçede turşu üretimi dikkatleri üzerine çekmiş, “Sağlıklı ve lezzetli bir hayat mümkün!” misyonunu yüklenen Tülay Hanım, ilk günden itibaren Çeşmelilerin hem de tatil için ilçeye gelenlerin kalplerinde özel bir yer edinmiş.

Lezzetin ve sağlığın buluştuğu nokta

Çeşme Turşu Evi'nde her damak tadına uygun bir turşu mutlaka bulunur. İster sarımsağın keskinliğiyle birleşen salatalık turşusunu tercih edin, ister hafif ekşi bir pancar turşusunun keyfine varın. Her birinin, depolama tazeliğinin yanında fermente edilmiş lezzetini bulabilirsiniz. Burada sunulan turşuların bir kısmının küçük atölyelerde âdeta bir simyacı laboratuvarı gibi, basit sebzelerin bile şifa dolu mucizelere dönüştüğüne şahit olabilirsiniz. Çeşme Turşu Evi'nin en belirgin özelliği, turşuyu sevgiyle yapmaları. Her kavanoz, seçilmiş özellikli sebzeler ve büyük bir tutku ile hazırlanır. O nedenle burada satılan hiçbir ürün sıradan değil.

Çeşme'nin gururu

Çeşme Turşu Evi, bu güzel ilçenin gastronomi sahnesinde yaygın bir yıldız gibi sağlıklı, lezzetli ve doğal turşularıyla herkesin vazgeçilmezi olmuş. Turşu denince akla gelen sıradanlığı yıkmış, bu mütevazı lezzeti sofraların baş tacı yapmış. Sevgi ve doğallıkla yoğunlaşan bu lezzet yolculuğunda, “Her kavanozda bir tutam sevgi bulunur.” denilen Çeşme Turşu Evi'nin müdavimleri için burası sıradan bir turşu dükkânı değil, bir lezzet noktası olarak hafızalara kazınmış. Turşu kavanozu, ilk lokmasında çocukluk anılarını canlandıran, ikinci lokmasında da damakta muhteşem tat bırakan bir hikâyeye dönüşmüş. Sağlıklı bir yaşamın parçasını yanından ayırmak istemeyen, o olağanüstü lezzeti arasa, yolunu yine burada bulur.

Sisiyes Gıda- Kastamonu

‘Ata tohumunun izinde sağlık ve lezzet yolculuğu’

Düşünsenize; binlerce yıl önce Anadolu'da filizlenen siyez buğdayı, zamanın sert rüzgârları ve çetin koşullarına karşı direnen sessiz bir tanık. Bu kadim buğday, modern dünyanın karmaşıklığı içinde kendi dingin köşesini korurken insanlık için benzersiz bir besin kaynağı olmayı sürdürüyor. İşte bunun devamı için doğan Sisiyes, Kadriye Yumuş tarafından 3 Mart 2019'da Kastamonu Devrekâni’de kuruluyor. Sisiyes’ in bereketli çalışmaları ile başlayan bu süreç, Hipokrat'ın “Besinleriniz ilacınız, ilacınız besinleriniz olsun.” öğüdünü kendine rehber edinmiş bir yolculuğun adı.

Toprağın sade ve derin sesi: Siyez

Sisiyes markasının çalışmalarının özünde, binlerce yıldır Anadolu'nun bereketli kollarında büyüyen siyez buğdayı yatıyor. Genetiği değişmeyen bu buğday, yüksek lif oranı, zengin vitamin ve mineral içeriğiyle sağlıklı bir gıda kaynağı olarak insanoğlu için tam anlamıyla bir mucize sanki. Sisiyes, bu kadim buğdayın en saf hâlini koruyarak pek çok ürün çeşidi üretiyor. Siyez unundan ekmek, kurabiye ve tarhanalar ile sağlık dolu bir yaşamın temelleri atılıyor. Hatta en küçüklerimiz için siyez bebe bisküvileri, onların büyürken yetişebilmesi için en saf besin kaynağı.

Doğallığın ve kalitenin izinde

Sisiyes’ in ürün yelpazesi, siyezle sınırlı değil elbette. Tosya'nın lezzetli pirinçleri, Çankırı'nın kaya tuzları, mis gibi kokan ev yapımı pekmez ve marmelatlar, doğanın cömertliğini en taze şekilde sofralara sunuyor. Marka, ISO ve HACCP düzenine sıkı sıkıya bağlı, sağlıklı ve hijyenik bir üretim süreciyle bölgenin zenginliğini ve çeşitliliğini yansıtarak lezzetli, kaliteli ve güvenilir ürünler üretip satıyor. Sisiyes’ in misyonunda, yerel kalkınmaya destek olmak da var. Kastamonu'nun Devrekâni ve Seydiler gibi bölgelerden temin edilen ham maddelerle, yerel halkın emeğine değer kazandırılırken Anadolu'nun bereketli topraklarından çıkan ürünler de dünya pazarlarına giriyor. Her kavanoz pekmezde, her dilim ekmekte bir köyün emeği, bir ailenin geçim öyküsü saklı.

Okurlar Gıda- Edirne

Edirne’nin bereketli topraklarına gönül vermiş bir marka: Okurlar Gıda. 1968 yılında, Karadeniz’in kıyısı Samsun’da atılan bu tohum, bugün Trakya’nın tarım ve gastronomi dünyasında bir yıldız gibi yeşeriyor. Kurucu Eşref Okur’un girişimiyle başlayan bu serüven, toprağa ve geçmişe duyulan derin bir sevginin de yansıması. Firma, Samsun’dan Edirne’nin pirinç diyarı Uzunköprü’ye taşındıktan sonra bu coğrafyanın kadim bereketine modern teknolojiyi eklemiş. 15 bin metrekarelik tesislerinde günde 250 ton çeltik işleyerek her pirinç tanesini taze taze sofralara taşıyor. Aynı zamanda kendilerine ait yaklaşık 3 bin 200 dönüm arazide çeltik ve buğday ekimi yapıyor.

Firma, vizyonunu modern teknolojiyi kullanarak üretim yapmak, yerli üretimi desteklemek, tarımın sürdürülebilirliğini sağlamak ve sağlıklı beslenme alışkanlıklarını yaygınlaştırmak olarak belirlemiş. Türkiye’nin dört yanındaki sofralara ulaşan, toptancılardan ulusal marketlere, catering firmalarından yerel mutfaklara kadar geniş bir yelpazeye yayılan ürünleriyle Okurlar markaları, kalite ve güvenin simgesi hâline gelmiş durumda.

‘Topraktan Sofraya Edirne’ gastronomi festivali

1-3 Kasım 2024 tarihlerinde Edirne Valiliği tarafından düzenlenen “Topraktan Sofraya Edirne” gastronomi festivalinde tanıdım Okurlar Gıda’nın ikinci kuşak temsilcisi Yusuf Okur’u. Standında görebildiğim kadarıyla Edirne’nin tarih kokan rüzgârında yetişen pirinç ve unlar sıradan bir gıda değil, birer anı taşıyıcısı sanki. Her lokmada, geçmişin gelenekleriyle geleceğin umutları besleniyor. İşte bu yüzden şirketin hikâyesinden bahsetmek, bu toprakların bereket ve emekle yoğrulmuş destanını anlatmak demek.

Ata tohumlarına yöneliş

Okurlar Gıda’da pirincin yanı sıra siyez, kavılca, dinkel ve mor buğday gibi ata tohumları da yüzyıllar öncesinden gelen bir mirasın sesi gibi yeniden hayat buluyor. Tarlalarda filizlenen ürünler geçmişin izlerini bugüne taşırken firma, bu tohumlarla ürettiği buğday ve unun yanı sıra bir kültürü de yoğuruyor. Her üründe, geleneksel yöntemlerle harmanlanmış sabır ve ustalığın tadını bulmak mümkün ve sofralarla birlikte aynı zamanda insanın ruhunu da doyuran bir sadelik ve derinlikle dolu.