Biden, 27 Haziran’daki televizyon münazarasında Trump karşısında kötü bir performans sergilemişti. Ertesi sabah, ABD’nin en güçlü gazetesi New York Times, benzeri pek görülmemiş bir başyazı yayımladı. Yazı, NewYork Times Yazı İşleri Kurulu tarafından hazırlanmıştı yani gazetenin tüm yazarlarının ortak imzasını taşıyordu ve Biden’ı seçim yarışından çekilmeye çağırıyordu.

Yazının başlığı şöyle idi: “Başkan Biden, ülkesine hizmet etmek için yarıştan çekilmeli”. Bu bir başlama vuruşu oldu, Demokrat Parti’nin üst düzey isimleri ve tüm basın Biden’a ‘Çekil!’ çağrısı yaptı. Baskılara dayanamayan Biden, sonunda adaylıktan çekildiğini duyurdu. İstifa mektubunda kullandığı cümle, NYT yazısındaki çağırının bire bir aynısı idi: “Ülkeme hizmet etmek için adaylıktan çekiliyorum.”

Bazıları için Biden, ana akım medyanın gazı ile gelmişti, şimdi yine onların bir darbesi ile gidiyordu. “Manşetlerle gelen manşetlerle gider!” diyenler oldu. Gerçekten de Biden, manşetlerin gücü ile gelmişti. Trump’a karşı yapılan hileleri kabul etmeyen, bir tek o manşetleri atan gazeteciler kaldı.

Peki işler sahiden bu kadar basit mi acaba? Şimdi bir taraftan bakınca ön seçimde 14 milyon Demokrat Partili seçmenin desteğini alarak başkan adayı olan bir siyasetçi var. Ama aynı seçmen kitlesinin birkaç ay içinde “Biden bu işin altından kalkamaz!” deyip kendine daha kuvvetli bir aday aradığı da başka bir gerçek.

Eğer Biden gerçekten yetersiz biri idiyse bugün ona yetersiz diyen gazeteler bunu o zaman neden söylemediler? Yok yetersiz değilse şimdi neden ona yetersiz diyorlar?

Büyük sermayenin basın yolu ile seçimlere müdahale ettiği yönündeki şüpheler buradan kaynaklanıyor ve hiç de haksız değil. Ama bir de hepimizin gördüğü açık bir gerçek var. Biden gerçekten de Trump karşısında çok yetersiz kalıyor. Zihinsel melekeleri zayıflamış yaşlı bir adam görüntüsü veriyor. Yani aslında yarıştan çekilmesi Demokrat seçmen için iyi bir şey.

Büyük soru da burada karşımıza çıkıyor… Bu iş ABD’nin ipini tutan sermaye çevrelerinin bir kararından mı ibaret yoksa halkın baskısının bir sonucu mu?

Sanıyorum her ikisi birden. Basın her ne kadar bazı büyük güçlerin kontrolünde olsa da hâlâ halkın taleplerine dair bir güç alanını simgeliyor. Bunun için; kestirip atmamaktan, iki kere düşünmekten yanayım.

Biden’ın adaylıktan çekilmesi, bir yanı ile katılımcı demokrasinin bir zaferi olarak da görülebilir. Halk kendi seçtiği başkan adayını daha seçime girmeden adaylıktan çekilmeye zorladı. Bu, sıradan bir olay değil. Evet basının, sermaye gruplarının da büyük etkisi olmuştur. Ama demokrasi zaten biraz böylesi karmaşık bir süreç değil mi?

TARİH TEKERRÜR EDER Mİ?

ABD tarihinde seçimlere bir yıldan az süre kala adaylıktan çekilen iki Demokrat başkan daha var.

1952 yılında Truman ve 1968 yılında Johnson. Çekildiklerinde Truman 67, Johnson 59 yaşındaydı. Truman’ın sonunu Kore Savaşı, Johnson’ınkini ise Ho Amca, yani Vietnam Savaşı getirmişti.

Biden, savaşlar yüzünden çekilmedi ama Gazze soykırımı ve Ukrayna savaşının onun meşruiyetini ciddi derece azalttığı kesin. Özellikle genç seçmen, İsrail’e verilen koşulsuz destekten rahatsız. Ukrayna ise çoktan bir fiyaskoya dönüştü.

1952’de de 1968’de de aday değiştiren Demokrat Parti, seçimi kaybetti. Bakalım 2024’te ne olacak?

KAMALA’DA HER KİMLİK VAR

Demokratların adayının, Başkan Yardımcısı Kamala Harris olacağına kesin gözle bakılıyor. Kamala, Demokratların başını çektiği kimlikçi siyasete çok uygun bir profil… Kadın, siyah, Asyalı… Yerliler ile de akrabalığı varmış. Her azınlıktan bir tutam serpilmiş bir kimlik. Seçime az bir süre kala bir de kalkıp eş olduğunu açıklarsa şaşırmayın…