Gündemimizde ‘beş kardeş’e yer açabilir miyiz? Gazze’de İsrail’in bombalarıyla ölen çocuklar için çığlığımız yetmezken sıkışık, karmaşık, çekişmeli, çatışmalı, gürültülü gündemimizde onlara yer var mı?
Haberlerde, “İzmir'in Selçuk ilçesinde, yaşları bir ila beş arasında beş kardeş hayata veda etti.” diyordu. Ne hayat yaşamış olabilirler ki veda etsinler? “Hayat” dese biri, “hayat da neyin nesi?” diye soracak en büyükleri. Diğerleri bakacak, susacak öyle.
Çoğumuz için şartları itibarıyla uzak bir köşede, bir ağacın altına sığınmış, kapısı kapı değil, çatısı çatı değil bir gecekonduda, gecekondu bile değil bir barakada, uçurumun kıyısında doğmuş, nasıl büyüyeceğini bilemeyen beş çocuk…
İsimlerini yan yana dizsen şiir oluyor: Aras Bulut, Masal Işık, Aslan Miraç, Funda Peri, Fadime Nefes. İsimleri çift çift idi. Ancak beşi birden bir insan ömrünün ortalamasını beşte birini ancak yaşayabildiler. Zira yaşları; bir, iki, üç, dört, beş idi, toplamı 15 ediyor. Yutkunmadan söylemek zor.
Annenin yaşı da sadece 27. Üniversite öğrenimini uzatıp sorulunca kaygısızca “Yüksek yapmayı düşünüyorum.” diyen nice genç kızın yaşı.
Baba hapisteymiş. “Bu isimleri koyan bir baba hapse neden girer?” diye de soruyor insan. Girmiş işte, orayı kurcalamayalım, dünya hâli.
Anne çöplerden plastik ve hurda toplayarak geçimini sağlıyor, yetirmeye çalışıyormuş. Devletin eli de üzerlerindeymiş. Anne yardım alsa da yetişememiş demek ki. Çocuklarını yurda vermeyi kabul etmemiş. Belki, akşam olup da herkes evine girip kapısını kapattığında onlara sarılarak geceyi geçiriyordu. Muhtemelen öyledir. Hayır, hayır, kesinlikle öyledir.
Gecekondunun kapısının kilidi zaten yokmuş. Anne PVC kapıyı kapatıp kolunu çıkartarak, kapıyı bu yöntemle kilitleyerek, topladığı hurdaların parasını almak için çıkmış evden. Allah’a emanet, birbirlerine emanet, savunmasız kalmış çocuklar.
Elektrik sobası devrilince yangın çıkmış ve… Ne olmuşsa 20 dakika içinde olmuş.
Anneye hastanede müdahale edilmiş. Önce cenazeye götürülmüş, fenalaşınca tekrar hastaneye kaldırılmış. Haberlerde anne için “Poliste ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı.” deniliyor. “Dünya denilen boşluğa bırakıldı.” demek daha doğru. Haydi, kalbini bütünleyebilirsen bütünle, yaşayabilirsen yaşa!
Çocukluk, biraz da ölümü bilmemektir, ölümü uyku zannetmektir. Onlar ölümü bilmeden, ölüm üzerine hiç düşünmeden, düşünüp korkmadan, ürpermeden ölümle tanıştılar.
Yaşları bir ila beş arasında idi. Beş kardeşin beşi, ölümde bir oldular. İçlerinde taşıdıkları hayatı da alıp gittiler. Üst üste kapaklanarak, masumiyetlerinin üzerine kapanarak öldüler. Yan yana gömüldüler.
Ölümleri haber bültenlerinin ilk sırasındaydı. Cenaze merasimleri kalabalık oldu. İmam, cemaatten haklarını helal etmelerini istemeyerek iyi yaptı. Böylece büyükler “Helal olsun” deme utancından kurtuldular.
Biz kaldık geride. Çocukları koruyamadığımız bir dünyada, kavga dövüş yaşamaya devam ediyoruz.
Barış diyoruz, huzur diyoruz, birlik beraberlik diyoruz. Diyelim tabii.
Ancak öyle büyük büyük sözlerle gelmiyor onlar. Görevi yardım etmek olanlara umut bağlayarak, belediyeden bekleyerek, devlete bakarak da olmuyor. Olmayabiliyor.
Birbirimizi görmemiz, birbirimizi duymamız gerek.
Çıkacak yangınların ilk kıvılcımlarını görmeliyiz, ilk tutuşma seslerini duymalıyız.
Geç olmadan…