Müebbet hapis cezası alan mahkûmlar için ‘umut hakkı’ndan söz ediliyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tavsiye kararında, bu haktan yararlanma süresini 25 yıl olarak belirlemiş. Kararda, 25 yıl ‘iyi hâl’ üzere hapis yatanların durumlarının yeniden değerlendirilmesi isteniyor. Uygulanıp uygulanmayacağı ya da kimlere, ne zaman, ne kadar uygulanacağı ayrı konular.
Mahkûmlar için gündeme gelen bu yaklaşım, toplumlar, ülkeler için neden geçerli olmasın? Biz, terörden tam 40 yıl çektik. Yeterince uzun.
Üstelik gerekli şartlar da tamam. 40 yıl boyunca iyi hâl gösterdik. Bu kadar kan akmasına rağmen Türkler ve Kürtler olarak sosyolojik zeminde çatışmadık. İçimizde biriken öfkeyi komşumuza yöneltmedik. Acımızı, başka acılarla dindirmeye çalışmadık. Kin tutmadık, düşmanlık geliştirmedik. 40 yıl sakin kaldık, kalabildik. Bunlardan daha kuvvetli ‘iyi hâl’ olur mu?
40 uzun yıl
40 uzun yılda terör, bizi düşüncelerimizden teslim aldı. Etrafımıza kafesler ördü. Oralara hapsolduk. Ezberlerimizin koyu gölgesinde yaşamaya alıştık.
Hep aynısı oluyordu. Bayrağa sarılı şehit cenazeleri geçiyordu önümüzden. Beyanatlar belliydi, teselli cümlelerimiz hazırdı. Birbirimizi tanıyorduk. Söze başlayanın, nasıl başlarsa başlasın, ne ile bitireceğini biliyorduk. Hep aynı çıkmaza geldik, hep aynı duvara tosladık.
Can vermekten hiç korkmadık. Ancak çözümü düşünmekten yıldık, geri çekildik.
Çare bulmayı denediklerimiz de oldu. Her defasında bir yere geliyor, takılıyorduk.
Bugün
Bugün, ezberlerimizin bozulduğu yerdeyiz. Bütün hazır cümle kalıplarımız boşta.
Bazılarımız, gündelik kaygılarla hesap yapmaya girişti. Topluyor, çarpıyor, çıkarıyor, bütün mesailerini buna harcıyorlar. Hesapları tutmuyor, nerede yanlış yaptıklarını bulamıyorlar. Yazdıklarını siliyor, baştan başlıyorlar.
Akılları hepten karışanlar, sürecin sabote edileceği günü bekliyor, “Biz olmaz demiştik.” demeye hazırlanıyor. Kimilerimiz, komplo teorilerinin dipsiz kuyusundalar. Gözlerinin önündekini görmek için dünyayı dolaşmaya çıktılar, dönüp gelmelerini bekliyoruz.
Bazılarımız, telaşla eski sözlerine sarıldı ve seslerini yükselterek kendilerini korumaya aldı. Kimilerimiz mırıldanarak, ne söylediklerini belli etmeden bu vartayı(!) atlatmayı umuyor.
Bitirebiliriz
Terörün silahlı mücadele ile bitirilemeyeceğini, terörle mücadelenin başındaki komutanlarımız söyledi. Hem de kaç defa.
Kürt siyasetinin sembol siyasetçisi Leyla Zana, “İnanıyorum, bu işi Erdoğan çözer.” demişti. Erdoğan’ın biriktirdiği gücü, bu en ağır sorunumuzu ortadan kaldırmak için kullanmasını istiyordu.
Kürt siyasetinin bir başka sembolü Ahmet Türk, “Barışı konuşacak son nesil biziz.” demişti. Diyordu ki; terör sorununu, terörden acı çeken, o acılarla yıllarını geçiren, olgunlaşan nesiller bitirebilir. Acılarımızı, travmalarımızı neden çocuklarımıza bırakalım?
Hak ettik
Şehitlerimiz, acılarımız, barışa, barış ihtimaline itiraz etmenin gerekçesi olamaz. Olsa olsa bizi barış istemeye zorlayabilir.
Biz çözmezsek kim çözecek? Bizim derdimize başkası mı çare bulacak? Bugün cesaret etmezsek yarın sorun daha ağırlaşınca ne yapacağız?
Büyük milletler, büyük sorunları çözdükleri için büyüktürler. İktidardan, ‘terörsüz Türkiye’ kurmasını istiyoruz. Muhalefetin, sivil toplum örgütlerinin, ilgili kuruluşların, katkı sunabilecek herkesin destek olmasını istiyoruz.
Terörden çok çektik. Terörsüz bir Türkiye’de yaşamayı çoktan hak ettik.