Bilen-bilmeyen, boyuna posuna ilmine ve kisvesine bakmadan ahkâm kesmekte beis görmüyor. Bunları hizaya getirmesi gereken ehlisünnet âlimleri ise nedense utangaç bir pozisyon almış iki kelime söylemekten aciz duruma düşmüş bir vaziyettedir. O halde bu fitnecilere haddini bildirmek gerekiyor.
Bir kere Kuran’da geçmemesi mevzu değildir. Zira yaş ve kuru her şeyin aslı ve esasının yazıldığı Kuran’ı bütünüyle anlayabilmek her babayiğidin harcı değildir. Ancak ilimde rasih (üstün) olanlar Kuran’a derinlemesine vakıf olabilir. Hadislerde geçen bir çok mevzuyu Kuran’da görememeleri onların kusurudur ve olmadığına delil olmaz.
Bu yazıda sadece “Mehdilik” kavramından bahsetmek istiyorum. Zira en fazla eleştirilen ve inkâr edilen konuların başında gelmektedir. İslam diye “uydurulan bir dine” göre yaşadığımızı utanmadan söyleyebilecek kadar ileri gidebiliyorlar. Sanki bu din sahipsiz imiş gibi…
Hâlbuki İslam’ın en büyük delilleri olan Kuran’ın bir harfi dahi değiştirilmemiştir. Kuran’dan sonra en önemli kaynağımız hadisler rivayet edenlerin isimleri ile birlikte sapasağlam günümüze ulaşmıştır.
İcmayı ümmet ve kıyas-ı fukaha konusunda itibarlı İslam âlimlerinin eserleri meydandadır. İsteyen okuyup istifade edebilir. Bu konuda en önemli hazinelerden bir tanesi de Risale-i Nur külliyatıdır ki Bediüzzaman’dan bize kalmış çok değerli bir mirastır.
İnkarcılar ise dini pek çok meselenin “hurafe” olduğuna inandırmak için Siyonist medya desteği ile başta İlahiyat fakülteleri olmak üzere eğitim kurumlarını perişan etmekten çekinmemişlerdir. Amaç şudur Müslümanlar her tartışmada kendilerine çıkış yolu gösteren İslami delillere iltifat etmeyecek, bilakis hiçbir şeyden olmadığı kadar ondan şüphe duyacaktır. Tuh bunların aklına…
Tescilli inkarcılardan bazıları Mehdilik tartışmalarını sürekli gündemde tutarak, konuyu Müslümanların İslam’dan kopuşuna vasıta yapma peşindedirler. Mehdilikle alakalı olarak şunu söylerler; “Mehdî, sosyo-kültürel bağlamda uydurulan, renkli ve canlı süsleriyle birtakım maceraların, dünyevî ve siyasî emel sahiplerinin ve çaresiz kitlelerin alaka merkezi olan bir teselli vasıtasıdır”. Bazen de mitolojiden örnek vererek kurtarıcıların antik çağdan beri uydurulduğunu söylerler.
Bu zavallılar Müslümanların 1500 yıldan beri günde 5 vakit namazda okudukları duaları bilmiyorlar belli ki. Yahu “Allahümme salli ve barik” dualarının manasını anlamak için çok zeki olmak mı gerekiyor?
Müslümanlar, Şanlı Resul’ün (asm) neslinden yani “Al-i Beyt” adı verilen seyyitler silsilesinden kahramanları daima beklemiştir. Nasıl ki 5 vakit namazda Hazreti İbrahim’in neslinden gelen peygamberler gibi Al-i Muhammed (asm) neslinden de asfiya, evliya ve kutupları göndermesini merhameti sonsuz Rabbimizden talep etmektedirler. Günde en az 20 defa bu dua bütün Müslümanlar tarafından 1500 yıldır tekrarlanmaktadır. Bu kadar çok tekrarlanan makbul bir duanın reddedilmesi el-Mucib olan yani dualara karşılık veren Rabbimize karşı nasıl söylenebilir ki? Elbette bu kadar çok yapılan dua, Allah katından dönmez. Mehdi ismi verilen İslam kahramanı mübarek zatlar daima gönderilmiştir.