Bu vatanda yetişen insanlar içinde kalemi kuvvetli ve bir o kadar da korkusuz yazarlardan birisi Necip Fazıl Kısakürek’tir. Hayatı hapislerde geçmiş bu zatın vefat ettiği tarihte dahi mahkemeleri devam eden bir kahramandır.
Vatanımızın selameti için çile çekmiş bu bahtiyar insana gerekli saygı yeterince gösterilmemiştir ve hala da gösterilmemektedir. Hatta “Put Adam” isimli eserini yasaklayacak kadar ileri gidilmiştir.
Bundan daha vahimi ise adına ödül törenleri ve toplantılar düzenlendiğinde fikirlerine zıt düşünceler dile getirilmektedir. Örneğin tek parti diktatörlüğüne ne derece düşman olduğu ve mücadele ettiği bilindiği halde resmi tarihin yalancı fikirleri ile sanki bu İslam düşmanlarını övüyormuş gibi algı meydana getirilmek istenmektedir.
Hâlbuki durum tam tersinedir. Özgürlük, hürriyet ve İslam Kahramanı olan bu zata daha büyük kötülük nasıl yapılabilir ki?
Bir acı olay da dindar olarak bildiğimiz insanların çok acımasızca bu zatı eleştirmeleridir. Beşeri hallerini çok abartarak yaptığı milyonlarca güzel icraatını silmeye çalışmak en hafif ifadesi ile vicdansızlıktır.
Biz bu kimseleri bir kenara bırakarak Necip Fazıl Kısakürek’i olduğu gibi tanımaya çalışalım. Bunu yapmak çok kolaydır zira eserleri ortadadır.
Kısakürek, Bahriye mektebinden mezun olmuş bir denizcidir. Lakin askeriyede ve sivil hayatta Sabetaycı Yahudilerin saldırılarına uğramıştır. Yazmış olduğu eşsiz şiirler ve harika kitaplara rağmen milletimize unutturulmaya çalışılmıştır. Çünkü “haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” dediği için İslam düşmanlarının zulmüne uğramıştır.
İstibdatçıların yani devleti ele geçirip baskı uygulayan yöneticilerin, Bediüzzaman Said Nursi ve talebelerine karşı zulümlerine karşı iki kitap yazmış ve bunları yayınlamıştır. Bu iş her babayiğidin harcı değildir. Zira bu iki eserinin yayınlandığı yıllarda Bediüzzaman’dan değil övgü ile bahsetmek görmek dahi suç olarak görülmüştür.
Bediüzzaman’ı bizlere korkusuzca tanıtan kişilerin başında Necip Fazıl Kısakürek’i saymak gerekir. Bediüzzaman Said Nursi, İstanbul’a geldiğinde bu kahraman zat ile görüşmüş ve çalışmalarından ötürü takdirlerini sunmuştur.
Necip Fazıl ile Bediüzzaman’ın birçok ortak özelliği bulunmaktadır. Her iki zatın da en önemli en önemli özelliklerinden bir tanesi; korkusuzca gerçekleri haykırmış olmalarıdır. Osmanlı Devletinde ve Türkiye’de Sabetay Yahudilerinin kumpaslarını fark eden ender şahsiyetlerden iki kişidirler. Bunun sonucunda da hayatlarının büyük bir bölümünü hapiste ve sürgünde geçirmişlerdir. Çünkü devletin her kesimini bir ur gibi saran Sabetay Yahudileri, Müslümanların gözlerini açmalarına asla müsaade etmemişlerdir.
Devrin zalim tek parti yöneticileri, bu iki şahsiyeti ortadan kaldırmak için her türlü çabayı göstermiş ise de Allah her ikisine de uzun ve bereketli bir ömür bahşetmiş seksen yaşlarından sonra vefat etmişlerdir.
Necip Fazıl’ın en önemli kitaplarından bir tanesi “Son Devrin Din Mazlumlarıdır”. Bu kitapta 7 büyük şahsiyete ve 9 olaya yer verilmektedir. Kitabın takdim yazısında Kısakürek şu hatırlatmaları yapıyor;
Bu eser, “Tarih Boyunca Büyük Mazlumlardan” sonra beklenmesi ve ona eklenmesi gereken bir bahsi çerçeveliyor. İman ve ideal uğrunda umumî mazlumluk davasının çok yakından, öz hayatımızdan, yakın tarihimizden ele alınması ve hususî plânda gösterilmesi... Bu yakın tarih ve hususî plân, İttihad ve Terakki ile başlayıp Cumhuriyetle yerleştiğini gördüğümüz İslam nefretinin zeminini çizer ve o zemin üzerinde en kuduz zalim kılıcıyla düşürülen masum başların hikâyelerini anlatır.
Kitap 33 baskı yapmış olup ilk baskısının üçüncü kısmı Bediüzzaman’a ait olup bu kısımda çocukluğu, gençliği, savaş yılları ve harpteki başarıları, cumhuriyet dönemi, hapis ve sürgün yaşamını safha safha anlatmıştır. Ülkemiz insanı, Sabetay Yahudilerinin Bediüzzaman hakkındaki menfi propagandasını Necip Fazıl’ın eserleri sayesinde anlamış onun gerçek değerini fark etme imkanını bulmuştur.