Görüntüyü, tekrar tekrar başa alarak en az on kez izledim. Çünkü ilk izlediğimde inanamadım, “Yok canım, bu kadar da değildir.” dedim. Ama hayır, aynen öyle olmuştu, güleyim mi ağlayayım mı bilemedim…

Ekrem İmamoğlu, İBB Meclisi'nin açılışında, Meclis üyeleri ile beraber İstiklal Marşı’mızı okuyor. Ama ne okumak!

“… Olmaz dökülen kanlarımız…” şeklindeki bölümü “…olmaz öyküyle kanlarımız…” şeklinde değiştirerek!

Sayın Başkan, sözleri neden bu şekilde tahrif ediyor acaba? Öykü ile aramızda bir kan uyuşmazlığı olduğunu mu düşünüyor? Parti’deki Öykü adında birine mesaj mı veriyor, “Seninle olmaz Öykücüm.” mü diyor? Yoksa Namık Tan’ın “Mavi Vatan masalı” demesi gibi, o da İstiklal Marşı'nda anlatılanlara “bunlar hikâye” demeye mi getiriyor?

Şaka bir yana, Atatürk’ün partisi CHP’nin “forvet” diye sahaya sürdüğü İmamoğlu, İstiklal Marşı'nın sözlerini bilmiyor. Bilmemekle kalmıyor, uyduruyor. Ve en vahimi, şu hâline bakmadan “Ben Cumhurbaşkanı olacağım.” diyor. Ekrem Bey’in kariyer hedefi, gerçekten 'cumhur’un başına geçmek ise işe, 'cumhur’un temel değerlerini öğrenerek başlayabilir.

ABD’DEN ÖNCE NAMIK

Türkiye’nin BRICS’e üye olmak için başvuru yaptığı öğrenildi. Bu, çok yerinde, çok akıllıca bir hamle. Çünkü dünyanın bildik dengeleri sarsılıyor, 1945’te kurulan ve 1991’de revize edilen dünya düzeni, bu sefer çok daha büyük bir değişimin eşiğinde. Türkiye’nin, kurulan yeni dünyada hak ettiği yeri alabilmesi için çok yönlü, çok katmanlı bir dış politika yürütmesi gerekiyor. Çok kutuplu hâle gelen dünyada, tek kutupta ısrar etmek, ikinci lige düşmek anlamına gelir.

Ancak Batı ile yıllara yayılan ilişkilerimizi başka ilişkilerle dengelemek, pek de kolay bir süreç değil. Batılı “dostlarımız"ın hak tanımaz, çifte standartlı tutumları önemli bir zorluk. Türkiye’nin, bağımsızlaşma yönündeki hamlelerine çelme takmak için ellerinden geleni yapıyorlar.

Ama onlardan daha büyük sorun, içimizdeki Batıcılar. Türkiye’nin okumuşları arasındaki hâkim zihniyet, maalesef hâlâ Batı merkezci bir bakışa sahip. Medeniyetin tek kaynağı olarak Batı’yı görüyorlar, Türkiye’nin potansiyelini ve imkanlarını küçümsüyorlar.

CHP’nin dış politikadaki en önemli ismi Namık Tan, çok tipik bir örnek. Türkiye’nin BRICS başvurusuna tepki, ABD’nin Ankara Büyükelçisi'nden önce Namık Tan’dan geldi. Tan’ın konu hakkında sarf ettiği sözler, bu kafa yapısını tanımak açısından çok önemli: (Türkiye’nin BRICS üyeliğinin) Söylentisi bile kötü…. Diplomatik intihar girişimi… Şark kurnazlığı…

“Çünkü”, diyor Namık Tan, “Türkiye’nin organik kimliği ve tarihsel yönelimi bellidir. Tekerleği yeniden keşfe kalkışmanın gereği yoktur.” Gerçekten, ABD Büyükelçisi konuşsa bu kadarını söyleyemezdi.

Batı ile kurulan eşitsiz ilişkileri, “Türkiye’nin organik kimliği” gibi algılamak ne kadar büyük bir talihsizlik. Bu kafanın, Mavi Vatan savunmasını “masal” diyerek küçümsemesine şaşırmamak lazım.

BATI’NIN ADAMLARI

Turuncu devrimlerin finansörü George Soros’un, birkaç yıl önce verdiği bir röportajı ortaya çıktı. Soros, Ukrayna ile özel olarak ilgilendiğini, 25 yıl boyunca akademi, sanat, kamu yönetimi ve gazetecilik alanlarında on binlerce burs dağıttığını söylüyor. O günkü bursiyerler, bugün Ukrayna’yı yönetiyorlar diye gururla anlatıyor. Yıkılan Ukrayna’nın hikâyesinin bir boyutu da budur. Aynı öykü, “Namık Tan gibi isimler nasıl yetişiyor?” sorusuna da kısmen yanıt olabilir.