Dil, esas itibarıyla, olanı izhar ederek paylaşıma açar. Bu sebeple bir şeyin adını koymak, onu insanların iştirakine açmak demektir. Zihnin kapısını açıp ona gideceği yolu göstermenin yükü seçtiğimiz kavramların omzundadır.

Gazze’de yaşananlar mesela. “Katilleri olmayan katliamların hikâyesine” döndü zihinlerimizde. Öldürülenler var, öldürenler yok cümlelerde. “İşgalci” yerine “yerleşimci”, “soykırım” yerine “savaş” diyelim istediler. Başı gövdesinden ayrılmış bebeklerin acılarını, savaşın kaçınılmaz bir parçası olarak kabulün önünü açtılar sözcüklerle.

Gezi’de yaşananlar mesela. Seçilmiş hükûmeti istifaya zorlayan sokak vandalizmine, ateşe verilen Türk bayraklarına, yağmalanan kamu binalarına, yakılan araçlara “darbe girişimi” değil, “direniş” diyerek perdelediler terörizmi. 12 senedir devam eden yargı sürecini dahi manipüle edecek kadar güçlü bir algı aparatına dönüştü sözcükler gözümüzün önünde.

Bugün okula giderken sokakta sahipsiz köpekler tarafından parçalanarak can veren çocuklardan bahsederken dahi “merhametsiz” olmakla zorbalanıyor oluşumuzun altında yine silahı sözcükler olan bir algı savaşının mağlubiyeti yatıyor. Oysa “sahipsiz köpekler” siyaset üstü bir meseleydi hepimiz için. Çocuklar için güvenli sokakları savunan, çözüm için Batı’dan örnekler veren hemen her siyasi görüşten insan AK Parti’yi sahipsiz köpekler hakkında yasal düzenleme yapmadığı için eleştiriyordu.

İki yılda 107 kişinin sokak köpeklerinin saldırısıyla hayatını kaybetmesi, görmezden gelinemeyecek kadar büyük bir sorunun varlığının göstergesiydi. Bu konuda hem hayvanların hem vatandaşın yaşam hakkını koruyacak, olabilecek en makul çözüm için aylarca titizlikle çalışıldı.

Yerel yönetimler eliyle sahipsiz köpekleri bakımevlerine taşıyarak hem sokakları güvenli hâle getiren hem de köpeklerin hayatlarına sağlıklı şekilde devam edebilmesini sağlayan bir yasal düzenleme yapıldı. Bu sürecin, gönüllü kuruluşların iş birliği ile yürütülmesi, böylelikle sokakta kaderine terk edilen hayvanların hızlıca sahiplendirilmesi hedeflendi. Ötanazi çok istisnai durumlar için geçerli; bakımevine alınan köpeklerden yalnızca insan ve hayvanların hayatı için tehlike teşkil eden, olumsuz davranışları kontrol edilemeyen, bulaşıcı veya tedavi edilemeyen bir hastalığı bulunan ve sahiplenilmesi yasak olan ırklar için uyutmanın söz konusu olacağı, her kesimi memnun etmesi muhtemel bir yasaya imza atıldı.

Ancak detayların bir hükmü kalmadı kimse için; çünkü adına “katliam yasası” dediler. Aylardır üzerinde emek verilen, dünyada benzerine az rastlanacak kadar merhametli bir çerçevede sorunu çözmeyi hedefleyen bu düzenleme tek bir sözcüğe yenildi kamuoyu nezdinde. Öyle ki her gün binlerce köpeğe ötanazi yapılan Avrupa’ya, her yıl milyonlarcasını öldürüp festivallerde etini yiyen Uzak Doğu’ya seslerini duyurmak isteyen bir garabetle “global call” kampanyaları düzenlediler, bu kadar zahmetsizce domine ettiler zihinlerimizi.

Yine, yeniden…

Sözcüklere yenildik.