Perşembe günkü yazım çok patırtı kopardı. Turizm konusunda vatandaşa bir vur, bin ah işit. Hayli mesaj geldi, arayanlar oldu. Bir tane olsun “Yanlış yazmışsın!” diyen yoktu. Herkes, “Eksiği var fazlası yok!” diyordu. İnsanlar, kendi ülkelerinde tatil yapamıyor olmalarına isyan ediyordu.

Ben de fikrini sormak için TÜRSAB Başkanı Firuz Bağlıkaya’yı aradım. Firuz Bey, Türkiye’de turizmi en iyi bilen kişidir, desek abartmış olmayız. Binlerce acenteyi temsil eden devasa bir sivil toplum kuruluşunun başında.

Aslında TÜRSAB’ın Yunanistan’a kapıda vize uygulaması hakkındaki fikirleri belli. Bağlıkaya, geçen hafta çıkan söylentiler üzerine bir açıklama yapmış ve “Seyahat Acentaları olarak Yunan adalarına kapıda vize uygulamasının kaldırılması yönünde bir talebimiz yok.” demişti.  Açıklamanın devamı şu şekildeydi: “Turizmde kötü bir gidişat varsa bunun çözümü rakiplerimize yapılan seyahatleri engellemek değil, turist memnuniyetsizliğinin nereden kaynaklandığını bulmaktır. Vatandaşımız kendi ülkesinde tatil yapma imkânı bulamayıp yurt dışında tatil yapabiliyorsa bir turizm başarısından söz etmek mümkün değildir.”

Firuz Bey, telefon konuşmamızda aynı görüşlerini tekrarladı. Benim “açgözlülük” diye nitelediğim olguyu içeriden biri olarak örneklendirdi. “Mayıs-haziran iyi geçince tesisler, ‘Nasıl olsa iyi gidiyoruz.’ diyerek temmuz-ağustosta aşırı fiyatlama yapıyor. Oysa Türk halkının alım gücü belirli, bunu göz önünde tutmuyorlar.” dedi. Firuz Bey’e göre temmuzda doluluk oranlarının çok düşmesi, tesislerin aklını başına getirecek; ağustos ayında fiyatların normalleşeceğini söylüyor.

Bağlıkaya’nın en çok önemsediği konu ise rekabet gücü. Kültür turizmi ve Ege söz konusu olduğunda rekabet gücümüzün zayıf olduğunu düşünüyor. Bu konu, iç turizmi de doğrudan ilgilendiren bir başlık. Rekabet gücünü yükseltmenin en önemli aracı ise destinasyon sayısını artırmak. Bağlıkaya “Destinasyon sayımız artmazsa Türkiye Yüzyılı hedeflerine uygun bir sektöre kavuşamayız.” diyor. Başlattıkları Turizm Yüzyılı programı da bunu amaçlıyor. Haziran başında Burdur’dan başlatılan programın hedefi, “turizmin 12 aya ve ülke geneline yayılması, 81 ilin tamamının turizmden hak ettiği payı alması” şeklinde ifade ediliyor.

Düşünsenize, Türkiye’de Bodrum gibi, Çeşme gibi 20-30 tane daha turizm beldesi olsa; fahiş fiyat gibi, kalitesizlik gibi sorunlar bu kadar olağanlaşır mı? Beldeler arası rekabetin vatandaş için daha fazla tatil seçeneği anlamına geleceği, sektörün kendine çekidüzen vermesini sağlayacağı kesin. Her tarafı denizle çevrili, muazzam coğrafi ve kültürel zenginliğe sahip bir ülkede tatil denilince aklımıza üç beş yerden daha fazlası gelmeli. Umuyorum TÜRSAB’ın programı başarıya ulaşır.

TEKNOLOJİK ŞÜPHECİLİK

Dün, Windows işletim sistemi ile ilgili bir sorun tüm dünyada bilgi işlem altyapılarının çökmesine yol açtı. Uçaklar havalanamadı; bankalar, hastaneler çalışamadı; şirketler iş bırakmak zorunda kaldı, pek çok TV kuruluşunun yayınları kesildi…. Üç beş saat süren sonunun milyarlarca dolar zarara mal olduğu söyleniyor.

Problemin kaynağı ise CrowdStrike adlı bir güvenlik programı. CrowdStrike’taki bir güncelleme yüklenirken sorun oluşmuş ve sistemleri korumakla görevli olan yazılım tam tersi bir iş yaparak sistemleri çalışamaz hâle getirmiş.

Hayatımız tam anlamı ile bilgisayarlara bağlandı. Kendimizi bilgisayarlardan, bilgisayarlarımızı da yabancı yazılımlardan korumamız gerekiyor. Bunlar yetmiyormuş gibi şimdi bir de ‘bizi korusun’ diye aldığımız programlardan korunmamız gerekecek öyle mi?

“Dijital hayat” karşısında her gün biraz daha şüpheci olmakta haksız mıyız?