Ömür dediğin üç gündür; dün, bugün ve yarın. Dün geldi geçti yarın meçhuldür, O halde ömür dediğin bir gündür, o da bugündür. Öyle ise bugünün kıymetini bilmeliyiz. Geçmiş işler için üzülmek onları geri çevirmez, telafi etme imkânını da vermez. Gelecek adına duyulan korku sebebiyle meydana gelen üzüntünün de faydası yoktur. O halde kişi o anı yaşamalıdır, gününe bakmalıdır. Bütün gayret ve çabasını hali hazırdaki gününü ve zamanını düzeltmeye odaklamalıdır. Bu yolla birey, keder ve üzüntüden uzaklaşır, teselli bulur. Kişinin birtakım musibetlerle karşı karşıya kalması halinde üzüntü ve kederini ortadan kaldıracak en faydalı yollardan birisi de işin sonunda varabileceği en kötü ihtimalleri gözönünde bulundurması, kendisini buna hazırlaması, böylece keder ve sıkıntıları hafifletmeye çalışmasıdır. Ayrıca da karamsar olmamalıyız. Karamsar olanlar hiçbir şeyin iyi yönünü görmezler. Hep önyargılı olurlar. Gördükleri her şeyin ve karşılaştıkları herkesin kötü yanını görürler. Bu kötü huy da onları sıkıntıya, üzüntüye götürür. Üzüntüyü azaltabilmek için, sadece bakış açısını değiştirmek bile yeterlidir. Olayları, insanları yorumlama biçimimiz hayatımızın ya tadını tuzunu sağlayacak, ya da kaçıracaktır. Aynı şartlarda yaşayan birçok insan, üzüntü düzeyi bakımından çok değişik durumda bulunuyor. Biri hayatı çekilmez bulurken, diğeri, mutlu olduğunu söylüyor. Üzüntüler kafamıza ve kalbimize üşüşen sinekler gibidir. Rahatsız ettikleri doğrudur. Ancak onların küçücük bir hareketle kovalanabilecekleri unutulmamalıdır. Üzüntüden korunmanın bir başka yolu da, ufak şeyleri dert edinmemektir. Ufak şeyleri dert edinenler, dertlerden kurtulamazlar. Devamlı sorun varmış gibi karamsarlık içersinde olurlar. Bu da stres ve üzüntüye sebep olur. Bazı şeyleri fazla dert edinenler, dert ettikleri şeylere yakından bakınca, doğru bir şekilde olayı değerlendirdiğinde, bunların hiç de öyle büyütülecek şeyler olmadığı görülür. Mesela, trafikte hata yapan sürücüyü güzel bir şekilde uyarmak yerine, hemen öfkelenmeyi kendimize hak görürüz. Bu doğru değildir. Bu şekildeki davranışlar, kavga ve üzüntülere sebep olmaktadır. Yemeğin tuzu biraz eksik veya fazla olmasından veya herhangi bir sebepten dolayı hemen eşimize öfkelenmek ve huzursuzluk çıkarmak, ufak şeyleri büyütmektir. Bu tür sorunları izah ederek çözmek mümkünken, öfkelenmeyi tercih etmek, stres ve üzüntüye sebep olur. Günlük yaşamda oluşan buna benzer daha pek çok ufak şeyler vardır, bunları dert edinmemek gererekir. Ufak şeyleri dert edindiğimiz sürece, üzüntüden kurtulamayız. Bu nedenle hoş görülü olmalıyız.
Hoşgörülü olabilmek için insanlar, birbirlerinin kusurlarını araştırmamalı ve affedici olmalıdırlar. Kur’an’da olgun mü’minlerin özellikleri sıralanırken, “Onlar öfkelerini yenerler ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunuanları sever.” (3/Al-i İmran, 134) buyurulmaktadır. Sevgili Peygamberimiz (sav), bu konuda şöyle buyurmuşlardır: “Herhangi bir kişi, dünyada diğer bir kişinin ayıbını örterse, Allah da kıyamet gününde onun ayıbını örter.” (Müslim, Birr 72) Bu açıdan Kur‘an der ki: “Kullarıma söyle: Sözün en güzelini (karşısındakilerini üzmeyecek şekilde ) konuşsunlar. Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır.” (17/İsrâ, 53) Hz. Peygamber (sav) söyle buyurur: “Ben, haklı bile olsa münakaşayı terk eden kimseye cennetin kenarında bir köşkü garanti ediyorum. Şaka bile olsa yalanı terk edene de cennetin ortasında bir köşkü, ahlâkı güzel olana da cennetin en üstünde bir köşkü garanti ediyorum.” (Ebû Dâvud, Edeb 7) konuşmalarımıza, davranışlarımıza dikat etmemizi ve doğru olanın yapılmasının önemi billdirilmektedir. Bu şekilde hem kendimize, hem de başkalarına stres ve üzüntü verecek şeylerden korumuş oluruz. Yersiz korkular da üzüntüye sebep olmaktadır. Yersiz korkuya kapılanlar; artık karşılarına çıkan her olay onlara göre sonu belli olmayan bir bilinmeyendir.
Ölüm korkusuyla, fakirlik korkusuyla, gelecek korkusuyla stres ve üzüntü içersinde yaşarlar. Şeytan, Allah ile bağlantının kopmasına ve tevekkülün ortadan kalkmasına sebep olur. İhlâsını koruyan bir mü’min için böyle bir durum söz konusu olmaz. Bazı kişilerin de, başına üzücü olay gelmeden, üzücü bir olayla karşılkaşacakmış gibi düşünür ve bunun üzüntüsünü yaşar. Tabii ki bu doğru bir davranış değildir. Yapılacak şey korku ve üzüntü içersinde yaşamak değil, üzüntüye götürecek şeylerden sakınmak, tedbir almak ve dua etmektir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “kim Benim hidayetime uyarsa artık o şaşırıp sapmaz ve mutsuz olmaz. Kim de Benim zikrimden (Bana kulluktan) yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır.” (20/Taha,123,124) Mü’min kişilerin başına bir üzücü olay geldiğinde, “bu bir imtihan gereğidir” der. Olumlu düşünür sabır eder, stres ve aşırı üzüntüden korunur. Müslüman kişinin bu şekilde davranması dünyada ve ahirette mutlu ve huzurlu bir hayat yaşamasına sebep olur. Ne mutlu İslami anlayış ve davranış içinde olanlara!