Adam, İngiliz YouTube yayıncısı. Siyonist propagandaya verdiği destekle biliniyor. Manchester’daki Halk Tarihi Müzesi'ne girmiş, bankoda çalışan genç bir kadına sataşıyor.

Sebep: Kadının boynunda kefiye (puşi) olması!

Bir yandan videoya çekerken diğer yandan memur kadını ve yöneticisini taciz ediyor. “Boynunuzdaki fular, Hamas’ın işareti. Bunu giyerek bana saldırıyorsunuz.” diyor. Kadınlar, “Kimsenin size saldırdığı yok beyefendi, başkalarının giyimi neden size saldırı olsun?” diye laf anlatmaya çalışsa da edepsiz siyonist, car car konuşmaya, kamu hizmeti veren kadınları giyimleri yüzünden taciz etmeye devam ediyor.

Faşizmin ilk bakışta görülebilecek özelliklerinden biri, insanların giyim kuşamına karışmasıdır. Faşistler, herkesin kendi kafalarındaki “makbul” şablona göre giyinmesinden yanadırlar. Bu şablonu başka insanlara dayatmaktan çekinmezler.

Aslında konu, kıyafet özelinde, kişisel yaşamın dokunulmazlığı ile ilgilidir. Giyim, tamamen özel yaşama ait bir tercihtir. Başka bir insanın giyimini kendine yapılan bir saldırı olarak görmek, gerçekte o insanın kimliğine, kişiliğine, varlığına yönelik bir saldırıdır. Faşizm, kendinde bu “hakkı” görür.

Boşuna söylemiyoruz, “Siyonizm, faşizmin bir türüdür.” diye. Yahudilerin diğer insanlardan üstün olduğunu düşünen sapkın kafanın, günlük yaşama yansıması da işte böyle olur.

***

Bizde hâlâ bitmeyen, bitmek bilmeyen başörtüsü tartışması da böyle bir şey. İnsanların giyimleri sebebi ile “terör tehdidi” olarak yaftalandığı günler belki geride kaldı ama faşizan zihniyetin tam olarak yok olduğunu söylemek güç.

En son, Diş Hekimliği öğrencisi Dilara Çiçek’in iş başvurusu başörtülü olduğu için reddedildi. Ardından, Spor Yazarları Derneği lokalinde bir meslektaşımızın eşinin giyimi yüzünden havuza alınmadığını duyduk. Üstüne, dernek başkanı olacak zat, meslektaşımızı, “Git istediğin yere şikâyet et.” diye azarlamış!

Bu kafaya, “başkasının giyimine yasak koyma hakkı” diye bir hakkın olamayacağını, giyim kuşam tercihlerinin tamamen özel alan olduğunu nasıl anlatacağız bilmiyorum…

***

Konunun, mülteciler ile ilgili çok can sıkıcı bir boyutu daha var. Normal koşullar altında kendi kuytu köşelerinde yaşayan bu insanlar, zaman zaman şehrin merkezi bölgelerinde, sahillerinde “görünür hâle” geliyorlar. Son derece doğal bir insani ihtiyacı karşılamak, hava almak, denize girmek veya piknik yapmak için…

Giyim kuşamları, dilleri ve davranış kalıpları ile bizden farklı oldukları kesin. Ama ihtiyaç ve duyguları ile birebir bizimle aynılar çünkü insanlar. Kimseleri rahatsız etmeden, suç işlemeden, hepimizin yararlandığı nimetlerden, havadan, güneşten istifade etmeye çalışıyorlar.

Fakat efendim, bir kısım “vatandaş” bu işten rahatsız oluyor! Neden? Çünkü giyim kuşamları… Çünkü konuştukları dil… Çünkü “yabancı” olmaları….

Eyvallah, herkes her şeyden rahatsız olabilir, dünyada ne renkler ne zevkler var, kimsenin keyfinin kâhyası değiliz. Ama başka insanları sırf farklı görünüyorlar diye yaşamsal bir tehdit gibi algılamak, ilkel bir duygudur. Faşizm de tam olarak böylesi ilkel duygular üzerinde yükselir.