Kırk bin üç yüz otuz dört.

Gazze’de 7 Ekim’den bu yana hayatını kaybedenlerin sayısı.

Gazze direniyor. Her dokuz dakikada bir çocuk, işgalci İsrail güçleri tarafından öldürülüyor. Ama Gazze canı pahasına direniyor. Soykırıma direniyor. Başta ABD olmak üzere hegemon Batı'nın kurduğu sisteme direniyor.

21 bine yakın çocuk ailesinden ayrı; kimi enkaz altında, kimi gözaltında. Birçoğu isimsiz toplu mezarlara defnedildi. 17 bin kadar çocuk, ailesinden ayrı veya refakatçisiz şekilde kayıp.

Gördüklerimizden çok görmediklerimiz, bildiklerimizden fazla bilmediklerimiz var.

Çocuklarının parçalanmış vücudunu toplayıp bir poşette birleştirirken isyan eden bir babayı hiç görmedik mesela Gazze’de. Çocuğunun cansız bedeniyle son kez vedalaşırken şikâyet etmedi hiç bir anne. Anestezi almadan ameliyat edilmek zorunda kalan çocukların acılarını, kimsesiz kalanların yalnızlıklarını seyrettirdiler bize. İsyan etmiyordu hiçbiri.

Şehadeti saadet bilen Gazze, izzetli bir ölümü esarete tercih ediyor. İsyanla değil, şükürle yürüyor ölüme gözlerimizin önünde. Ama biz kaybediyoruz. İlgimizi, dikkatimizi kaybediyoruz. İnsanlığımızı kaybediyoruz. Sıcak savaşların yoğunluğu azalırken ‘düşman’ olarak tanımlanan kitlelerin vicdanlarını dönüştürenlere karşı hassasiyetimizi kaybediyoruz. Gazze direnirken biz, İsrail'in zihinlerimize karşı açtığı psikolojik savaşı kaybediyoruz. Her şey gözlerimizin önünde olurken kalplerimizin maruz kaldığı bu “seyir” hâlini yönetemiyoruz. Yüreğimiz nasır tutuyor, aklımız uslanıyor.

İsrailli işgalciler tarafından ambulans beklerken katledilen altı yaşındaki bir kız çocuğunun “Ölmek istemiyorum, beni kurtarın.” çığlıklarını dinledik. Bisikletiyle ailesine götürdüğü yemek yere dökülünce tozu toprağa karıştırarak o yemeği yerden yeniden toplayan bir kız çocuğunun açlıkla imtihanına şahit olduk. Yüzü parçalanmış bir çocuğun, “Keşke ben de ölseydim, tüm ailem cennete gitti.” diyen kısık sesini duyduk. Bu sekinetin öfkesini biz taşıyamadık.

Katliamdan sağ kurtulmuş yaralı çocukların titremelerine şahit olduk. Yardıma giden ambulansları bombaladıklarını, ameliyat başındaki doktorları keskin nişancılarla vurulduklarını, belden aşağısı parçalanmış çocukların duvarda asılı kaldıklarını gördük. Açlıktan ölmek üzere olan bebeklerin kemiklerini saydık. Bu vahşetin çığlığı biz olamadık.

Yıllarca Hiroşima’da, Srebrenitsa’da, Guantanamo’da, Cezayir’de yaşanan soykırımları büyük bir öfkeyle okuduk, çaresizliğin yükünü sırtladık. Bugün Gazze’de, böylesine bir soykırıma şahitlik ederken yıllar sonra insanlığımızdan utanmamak için sesimizi yükselteceğiz, avazımız çıktığı kadar:

Nehirden denize özgür Filistin!