İffet:  Sözlükte doğru ve namuslu olmak, haramdan uzak durmak, helâl ve güzel olmayan söz ve davranışlardan sakınmak demektir. Terim olarak iffet; yeme içme ve cinsî arzu konusunda ölçülü olmak, aşırı istekleri bastırıp dinin ve aklın buyruğu altına sokmak suretiyle kazanılan erdem şeklinde tanımlanmıştır.Yani, iffet; her türlü aşırılık, dengesizlik ve ölçüsüzlükten uzak durmak, özellikle cinsi-şehevi arzuyu şer’i sınırlar ve ahlâkî değerler açısından kontrol altında tutmak demektir.

Yüce Allah Kur’ân-ı Ker’im’de şöyle buyurur: “Evlenme imkânı bulamayanlar iffetlerini korusunlar…” (Nûr, 24/33) Bir başka âyette de şöyle buyrulur: “(Rasûlüm!) Mü’min erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.” (Nûr, 24/30)

“Mü’min kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; nâmus ve iffetlerini muhafaza etsinler. Görünen kısımları müstesnâ, zînetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler…” (Nûr, 24/31)

Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerim de,  kurtuluşa eren gerçek mü’minlerin vasıflarını sayarken, “Onlar ki, edep yerlerini (iffetlerini) korurlar” (Mü’minun, 23/5) âyetiyle, dürtünün doyurulmasında ilahi yasalar çerçevesinde şekillenmesi gereken bir ahlâkî kişiliğe dikkat çeker.

Yüce dinimiz İslâm, bir yandan iffet ve hayâyı öğütlerken diğer yandan bu erdemleri çiğneyen zinâyı haram kılar. (Nûr, 24/2) Çünkü İslâm’a göre evlilik dışı ve nikâhsız birliktelik demek olan zinâ, dinin büyük günah saydığı, yani haram ettiği, yasakladığı, aklın yanlış bulduğu ve ahlâkın çirkin gördüğü bir fiildir.

Rasûlullah (s.a.s.), “Allah, yoksul olmasına rağmen iffetini korumaya çalışan mü’min kulunu sever” (İbn Mâce, Zühd 5) buyurarak mü’minleri iffetli olmaya davet etmiştir. Peygamberimizin “Kim bana iki çenesi arasındaki (dili) ile iffet ve nâmusunu koruma sözü verirse, ben de ona Cennet sözü veririm.” (Buhârî, Rikâk 23) Bu hadis de iffetli olmanın önemini ortaya koymaktadır.

Hayâ: Sözlük anlamı itibariyle utanma, sıkılma duygusu anlamına gelen hayâ, terim olarak Allah inancı ve bu inançtan kaynaklanan sorumluluk duygusu sebebiyle kötü, ahlâk dışı ve günah olan şeylerden kaçınmak demektir. Bu duygudan hareketle söz ve davranışlara dikkat etmeye de edep adı verilir. Hz. Peygamber, görevleri arasında insan ilişkilerinin temiz ve ahlâkî bir temele oturtulmasının da bulunduğunu şu hadisi ile ifade etmektedir: “Ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 381)

Üstün bir hayâ duygusu taşıdığı, çocukluğunda olduğu gibi yetişkinliğinde ve Peygamberlik hayatı boyunca hayâdan uzak kalmadığı bildirilen Peygamberimiz (s.a.s), güzel ahlâkın bir yansıması olan hayâ duygusu konusunda ümmetine en güzel örnek olmuştur. Nitekim ashabı, Hz. Peygamberin eşsiz hayâsını şöyle anlatır: Peygamber, evinde edebiyle oturan genç bir kızdan daha hayâlı idi. (Buhârî, Edeb 72)

Rabbimizin insanın fıtratında var ettiği duygulardan biri de edep ve hayâdır. Edep ve hayâ, Peygamberimizin de işaret ettiği gibi yaratılış hikmet ve gayesine uygun, insana yaraşır bir hayat sürme çabasıdır. Edep ve hayâ, insanın nefsini terbiye etmesi, kendini ve haddini bilmesidir. (İsrâ, 17/37)

Peygamberimiz, her konuda olduğu gibi iffet ve hayâ konusunda da Müslümanlar için en güzel örnektir. Bu nedenle her Müslüman Hz. Peygamber’i iffet ve hayâ konusunda da örnek almalıdır.  Peygamberimiz, iffet hakında şöyle duâ ederdi: “Allah’ım! Senden hidayet, takvâ ve iffet diliyorum.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 389, 439)

Edep ve hayâyı kuşanan kalpte ancak hayır ve güzellik bulunur. Edebi şiar edinmiş bir zihinden ancak faydalı düşünceler sadır olur. Edeple konuşan bir dilden ancak hayırlı ve hoş sözler dökülür. Böyle bir dil, kendini ilgilendirmeyen boş sözlerden, dedikodu, yalan, iftira gibi mü’mine yakışmayan konuşmalardan uzak durur.