Yeni kentsel dönüşüm yasası, süreci kolaylaştırmak ve dönüşümü hızlandırmak için çıkarıldı. Ama anlaşılan o ki toplumumuzdaki üçkâğıtçılık potansiyeli ihmal edildi.

Yasaya göre bir binadaki herhangi bir daire sakini binanın riskli olup olmadığına dair rapor isteyebiliyor. Bu eski yasada da böyle idi. Şayet yapı riskli bulunursa 90 gün içinde tahliye edilmesi gerekiyor. Yani 90 gün içinde bir müteahhit ile anlaşma yapıp tüm işleri halletmeniz lazım. Aksi takdirde mevcut evinizi boşaltıp belirsiz bir şekilde ortada kalıyorsunuz.

Eski yasa ile şimdiki yasa arasındaki en önemli değişiklik, müteahhitle anlaşmak için aranan çoğunluk. Eskiden daire sahiplerinin üçte ikisinin onayı gerekirken şimdi salt çoğunluk yani %51 yeterli oluyor. Üçkâğıtçıların iştahını da işte bu kısım kabartıyor.

Uyanıklar; Kadıköy, Beşiktaş gibi mülkün çok kıymetli olduğu muhitlerde gözlerine kestirdikleri apartmandan bir daire satın alıyorlar. Kat maliki oldukları için hemen riskli yapı başvurusu yapıp karot aldırıyorlar. Birkaç hafta içinde, bir de bakmışsınız kapınızda bir tahliye duyurusu!

Kat malikleri panik içinde ne yapacaklarını düşünürken ekibin önceden anlaşma yaptığı müteahhit devreye giriyor. İnsanlar hiç de kârlı olmayan koşullarda hatta bazen evlerini depoya, dükkâna çevirmek pahasına yeni projeyi kabul etmek zorunda kalıyor.

Nasıl olur demeyin, salt çoğunluk yeterli olduğu için plan tıkır tıkır işletilebiliyor. 16 daireli bir apartmanda kimini korkutarak kimini manipüle ederek sekiz dairenin imzasını alınca kalana ne istiyorlarsa onu dayatıyorlar. Bu muhitlerin sakinleri, zaten önemli ölçüde yaşlı insanlar, haklarını yeterince savunamıyorlar; evsiz barksız kalmamak için önlerine konulan planlara evet diyorlar.

Hukukçular, bu şekilde çok fazla mağduriyet oluştuğunu, yasadaki “salt çoğunluk” maddesinin tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini söylüyorlar.

VİZENİN BEDELİ

Avrupa Birliği Ermenistan’a vize serbestisi verecekmiş. Ama bazı şartları var…

Brüksel, vize serbestisinin başlaması için Ermenistan’ın “bir dizi çok önemli reformu” yapması gerektiğini söylüyor. O reformların Batı’ya daha fazla teslimiyet anlamına geldiğini kestirmek güç değil.

Avrupalılar, Paşinyan hükûmetinin Azerbaycan’a verdiği sözlerden rahatsız. Ermenistan üzerindeki kontrolü kaybettiklerini, Türkiye ve Rusya’nın ağırlığının arttığını düşünüyorlar. Vize havucunu tam da böyle bir zamanda devreye alıyorlar.

Avrupa’nın bölgedeki vize serbestisi hikâyeleri pek de hayırlı sonuçlar vermedi. Biri, 2008’de Ukrayna ile başlattığı süreç. AB, bu süreçte vizeyi Ukrayna’daki Sorosçu turuncu devrimi desteklemek için bir silah olarak kullandı. Ancak on yıl sonra, artık Ukrayna tam istedikleri kıvama gelince vize serbestisi verdiler ve zaten kısa süre sonra da ülke korkunç bir savaşa sürüklendi. Şimdi bazı Ukraynalı aydınlar “Avrupa vizesini aldık ama ülkeyi kaybettik.” diye iç çekiyorlar.

AB’nin Gürcistan ile vize serbestisi hikâyesi ise başka bir âlem. Vize, orada da politik bir silah olarak kullanıldı ve ülkenin Batı ile tam bağımlı ilişkiler kurduğuna emin olunduktan sonra 2017’de serbestlik verildi. Ancak bu yıl Gürcistan hükûmeti ülkedeki yabancı ajanlara karşı yasal tedbir alacağını duyurduğu anda Avrupa Gürcistan’ı vize ile tehdit etti. “Bizim etki ajanlarımıza dokunursan vize anlaşmasını iptal ederiz.” dedi.

Türk vatandaşlarının vize konusunda yaşadığı sorunları da esasen bu açıdan değerlendirmek lazım.