Emperyalist güçlerin, kendi çıkarları uğruna Batı’nın dışında ki birçok ülkede demokrasiyi iktidara getiren de iktidardan uzaklaştıran da yine kendileri. Tağutî küresel çeteler, çıkarları konusunda endişe ettiği zaman demokrasi putunu yemekten imtina bile etmezler. Demokrasiyi başka ülkelere yaymak hedefleriyle yola çıkan ülkelerin önce kendilerine, kendi ülkelerindeki “insan hakları, onuru ve eşitlik” kavramlarının ne durumda olduğuna bakmaları gerekmektedir. Tarih boyunca kendilerine ait olmayan coğrafyalarda sayısız savaş ve çatışmaların mimarı olan Batılılar, kendi kanlı tarihlerini ve soykırımlarını unutmuş gibi görünüyor; ama tarih unutmuyor. Yerel işbirlikçiler, piyonlar ve hainler dünyanın her köşesinde sömürgecilerin işini kolaylaştırıyor. Dede Korkut’un da dediği gibi: “Kahpe içerden olunca kapı kilit tutmaz oğul!”
İşte zurnanın zırt dediği noktalardan biri de burası. Aydınların/entelektüellerin, sözde din âlimlerinin, liderlerin, kanaat önderlerinin zihin yapısını ele geçirmek. Sömürgeci politikalar, sömürüye hedeflenen ülkelerin toplumların önünde giden bu insanların zihinleri dönüştürülerek/manipüle edilerek yürütülür. Toplumun önünde giden bu insanların yönlendirilmesi demek, toplumların sömürüye hazır hale getirilmesi demektir. Küresel çetelerin sömürü düzenleri, sömürgeleştirilmeye yatkın aydın dediğimiz bu zihniyetlerin üzerine bina edilmektedir. Bizler bu tür aydınlara “sömürge aydınları” diyoruz.
Batılı küresel emperyalist güçlerin, hedeflediği ülkelere iki yüzyıldır uyguladığı yöntem ve metot budur. Bu sömürge aydınlarına göre değerlerimizden uzaklaştıkça Batılılaşıyoruz, çağdaşlaşıyoruz ve gelişiyoruz. Kendi değerleri reddetme bir ilerleme ve modernleşme aracına dönüşüyor. Aslında Batı’nın istediği zemine oturuyoruz, kurdukları demokrasi tuzağına düşüyoruz. Emperyalist batı kapitalizmi, küreselleşme adı altında, birtakım IMF, OECD, WBG, WTO, BIS gibi uluslararası finans aktörleri, ekonomik örgütler ve çok uluslu şirketlerle ulusal ekonomileri yok etmekte ve dünya ekonomisini ele geçirmektedirler. İnsanların yaşam tarzlarını ve kültürlerini de çok uluslu şirketlerle yeniden dizayn etmeye çalışmaktadırlar. Batılı küresel elitlerin oluşturmaya çalıştıkları kendine has kurum ve kuralları olan bu sisteme, “Yeni Dünya Düzeni” deniliyor.
Dinî inançları yok etmeyi, ulus devletleri sonlandırarak tek bir dünya devletini hedefliyor. Yıllardır, “Ülkeler devletler tarafından değil, küresel şirketler ve finans kuruluşları tarafından yönetilmelidir” diyerek, ülkelerin karar merkezlerine müdahaleler ederek, krizler çıkararak, terör örgütleri oluşturarak veya doğrudan darbeler yaparak kontrolleri altında tutmaya çalışıyorlar. Böylece dünya zenginlikleri, bir avuç dünya elitlerinin kontrolüne geçiyor. Hedefleri, dünya ekonomisi küreselleşecek, küreselleşen bu ekonomiyi de uluslararası şirketler ve bankalar yönetecekti. Böylece çok uluslu şirketler, silah sanayicileri, petrol şirketleri, dünya bankerleri, medya kartelleri ve uyuşturucu baronları, kasalarını dolduracaktı. Ortadoğu’da, Kafkasya’da, Afrika’da, Doğu Türkistan’da velhasıl İslam dünyasının birçok yerinde oluk oluk kanlar akacak, insanlar ölecek, kadınlar dul, çocuklar sahipsiz kalacaktı. İşte bu “Yeni Dünya Düzeni” emperyalizmin tam kendisidir.