Suriye’deki yeni yönetimin oluşması ve giderek kendisini tahkim etmesiyle birlikte ülkeye yönelik çok ciddi girişimleri görmeye başladık. Arap devletleri, Avrupalı ülkeler, Türkiye ve ABD başta olmak üzere birçok farklı devlet ve devlet dışı aktör, Suriye’de alan kazanma arayışında. Söz konusu yarış sadece siyasi, diplomatik ve askerî alanlarda değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal alanda da başlamış durumda. Ama diğer yarışmacıların aksine sert güç unsurlarına ilaveten Türkiye’nin elinde çok güçlü bir koz var: Demografi.

Suriye’deki bu büyük değişimi hiç kimse tahmin etmiyordu. Esed rejiminin hızlı çöküşünün ardından devlet aktörleri, iş insanları, sivil toplum kuruluşları ve uluslararası kuruluşlar Suriye’de yerleşmek ve pastadan paylarını almanın arayışı içindeler.

Tüm devletler ellerindeki farklı kozları kullanıyorlar.

Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri, Suriye’ye yönelik yaptırımları bir siyasi şantaj olarak değerlendiriyor. Aynı şekilde finansal kapasitesini ve nakdî gücünü de kullanarak kendi kurum ve kuruluşları üzerinden Suriye’de etki alanı oluşturmak için harekete geçti bile.

Ancak Avrupa ve ABD; Suriye’de onlara yakın belirli bir demografik oluşum bulunmuyor. Böyle bir stratejik yatırımları yok. En fazla Avrupa’da -özellikle Almanya, Fransa ve İsveç’teki- Suriyeli mülteciler ve eski Suriye diasporası üzerinden sınırlı bir stratejik nüfus grubuna erişimleri var.

Aynı şekilde Arap ülkeleri de Suriye’nin yeni döneminde etkin olmak istiyorlar. Olacaklar da. Bu etkiyi oluşturmak için Ürdün’ü stratejik geçiş noktası olarak kullanıp Ürdün üzerinden Suriye’nin içerisine nüfuz etmeye çalışıyorlar. Ürdün, Suriye sınırında gevşek bir geçiş izni politikası izliyor.

Ayrıca Suriye’ye yönelik insani yardımlarda Ürdün ve Lübnan’ı Türkiye’ye alternatif güzergâh olarak ortaya çıkarma gayretini de seziyorum.

Ancak bu ülkelerin Suriye’de stratejik demografik nüfus alanı yok. Zamanında hem Lübnan hem de Ürdün, Suriyeli mültecilere stratejik yatırım yapmadılar. Suriyeli mülteciler ülkelerine geri dönseler bile stratejik bir kazanım olmayacaktır.

Suriye’deki yarışta Türkiye en güçlü konumda.

Nitekim Suriye’deki en etkin ve en yüksek bütçeli STK’ların hepsi Türkiye’de kayıtlı derneklerdir. Bu dernekler yıllar önce ULFED (Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşları Federasyonu) adı altında bir federasyon kurdular. İlaveten, Türkiye’de eğitim gören Suriyeli sığınmacılar ülkelerine döndükçe Türkiye’nin 

etki alanı genişleyecektir. Türkiye’nin yeni Suriye yönetimi ile uzun süredir olan ilişkisine hiç değinmeye bile gerek yok.

Türkiye’nin eli çok güçlü.

Demografik anlamda Türkiye’nin elini en çok güçlendiren mesele benim nazarımda çifte vatandaşlığa sahip Suriyelilerdir. Bu insanların Suriye’ye gidip gelmesi an itibarıyla geçiş izinleri sebebiyle kısıtlı. Bu gruba yönelik geçiş izinleri serbest bırakılırsa bu demografik etki katlanarak büyüyecektir. Hatta bence, Suriye’ye dönen Suriyeli sığınmacılar için de bir yasal statü oluşturulsun ve onlarla vatandaşlık dışında kalıcı bir hukuki bağ kurulsun.

Türkiye’nin Suriye’deki gerçek potansiyeline ulaşması için daha ileri adımlar atılmalı.