Trump’ın, ABD başkanı seçilmesine en çok üzülen kişi Ukrayna Başkanı Zelenskiy oldu. Üzülmesi normaldir çünkü Trump’ın en net vaatlerinden biri Ukrayna-Rusya Savaşı'nı bitirmek. Savaş biterse Zelenskiy gibi bir figüre de gerek kalmayacak.
Bu, Zelenskiy’nin ve ekibinin sorunu. Peki, Türkiye’de Zelenskiy kadar üzülenlere ne demeli? Trump’ın kazanması ile neyi kaybettiler de bu kadar üzülüyorlar dersiniz?
Siyasette, ekonomide, basında veya akademide kaderini başka bir ülkedeki seçime bağlayan insanların olması ülkemizin “acayip gerçeklerinden” biri. Çünkü içimizde, en az 150 yıldır aktif bir Batıcı damar var. 150 yıldır içeriden-dışarıdan örgütleniyorlar, kendi kadrolarını yetiştiriyorlar, Batı merkezli tezlerini mutlak doğruymuş gibi pazarlıyorlar. Geçtiğimiz yıllara göre zayıflamış olsalar da “Türkiye’nin en güçlü lobisi hâlâ bu Batıcılardır.” desek abartmış olmayız.
Batıcılar, yakıtlarını büyük oranda ABD dış politikasından alıyor. ABD’nin siyasi ve ekonomik müdahale araçları, bunların gücüne güç katıyor. Bazıları NED gibi kuruluşlar üzerinden doğrudan para alıyor, bazıları ülkeye çekilen ekonomik operasyonların siyasi meyvelerini topluyor, bazıları arkasına ABD’yi alıp hükûmete sopa sallıyor, şantaj yapıyor.
Trump’ın seçilmesi, ABD’nin önümüzdeki beş yıl boyunca daha çok kendi iç meselelerine odaklanması, bu tip dış operasyonlara eskisi kadar kaynak ayırmaması anlamına gelecek. Yani bizdeki Batıcıların ekmeği, suyu kesilecek. Zelenskiy misali üzülmelerinin sebebi bu.
Bu işin siyasi çıktıları da olacak şüphesiz. Batıcıların her partide uzantıları olmakla beraber özellikle son on yıldır CHP ve DEM’de temerküz etmiş hâldeler. Hatta denilebilir ki bugünkü Y-CHP ve onun çevresinde gelişen irili ufaklı olgular, Batıcı kolun başat projesidir. Gezi’den başlayarak devam eden sözde “sivil hareketler”, altılı masa, kent uzlaşısı, İmamoğlu’nun cilalanması vs. Batıcılığın son büyük hamlesinin parçalarıdır.
Trump’ın zaferi, bu büyük projenin yara alması anlamına geliyor. Yani Türkiye’nin başına örülmek istenen çorabın üretim süreci duracak. Örücüler yerli yerinde dursa da ABD’den gelen iplik kesilecek.
Seçimi Trump’ın kazanması, bir başka yanı ile Atlantik derin devletinin kendi evinde aldığı mağlubiyet olarak da okunabilir. Bu işin de bir ucu Türkiye’dedir. Türkiye, 15 Temmuz işgal teşebbüsünü savuşturup FETÖ’yü dağıtırken aslında bu derin devlet mekanizmasını kazıyordu. Türkiye’deki yenilginin, merkezi ABD olan bu teşkilatın üzerinde yıkıcı etkisi oldu. Çünkü Türkiye, “derin devlet” denilen mekanizmayı, tüm boyutları ile teşhir etmiş ve devletler nezdinde siyasi bir kavram hâline getirmiş oldu. Trump ekibinin, Türkiye’deki büyük yenilgiyi kendi lehlerine kullandıklarını biliyoruz.
Ancak Trump’ın, bu yapıyı tamamen tasfiye edebileceğini düşünmek hayalcilik olur. Şimdi bir süre paralize olacaklar ve bunu büyük olasılıkla bir yeniden yapılan süreci takip edecek. ABD müdahalelerinden zarar gören ulusların, bu fırsat penceresini iyi değerlendirmeleri lazım.
Çünkü Trump’ın seçilmesini, dünyanın geri kalanı için bir siyasi zafer şeklinde yorumlamak aşırı iyimser bir bakış olur. Trump, Amerikan sistemindeki radikal bir değişimi değil, bir tür restorasyonu temsil ediyor. Amerikan yayılmacılığının ve emperyalizmin dinamiklerinde de ciddi değişimler beklemek doğru olmaz. Amerika, yine aynı Amerika’dır. Yine aynı derecede yayılmacı ve hegemonyacıdır. Trump’ın farkı, küreselcilere göre daha dürüst olması, niyetini açıkça ifade etmesidir.