Suriye’de iç savaşın başladığı ilk günlerden itibaren gazeteci olarak sadece kalemimle değil, duygularımla da bu mücadelenin bir parçası oldum. Hama’da, Doğu Guta’da yaşanan katliamların haberlerini hazırlarken döktüğüm gözyaşlarını unutamıyorum. Yazdığım haberler, yalnızca kelimelerden ibaret değildi, her satır yüreğimde bir yara açıyordu.

İran destekli mezhepçi çetelerin karadan kuşattığı, Rusya'nın da havadan ölüm yağdırdığı Doğu Guta'da, günde sadece beş saat insani ara verilmesi için harcanan diplomatik çaba ve o süre içinde sivillerin çıkabilmesi için açılan koridorda yüzlerce sivilin öldürülmesi, tarihin unutulmaz katliamları arasında yer aldı.

Halep, İdlib, Humus, Doğu Guta...

Onlarca şehirde, kendi halkına ölüm kusan bir Devlet Başkanı.

Koltuğunu, Rusya ve İran'a borçlu bir Devlet Başkanı.

İktidarını 13 yıl uzatabildi...

Rusya ve İran devreye girmeseydi 2011'de bitecek hikâye, 13 yıl gecikmeyle gerçekleşti.

8 Aralık 2024 itibarıyla dün, 13 yıllık mücadelenin sonunda zalim Esed rejimi devrildi. 61 yıllık Baas diktası sona erdi.

Ancak bu zaferin, buruk bir sevinç taşıdığını itiraf etmeliyim. Keşke bu süreç böyle kanlı bir savaşla değil, demokratik bir geçişle başlamış olsaydı. Keşke yüz binlerce masum insan yasaklı bombalarla, açlıkla, soğukla can vermeseydi. Keşke çocuklar, çocukluklarını yaşayabilseydi. Aylan’ı, Ümran’ı ve nice isimsiz masumun hatırasını unutmak mümkün mü?

Bugün Suriye özgürleşti ancak özgürlük sadece bir diktatörün yıkılmasıyla değil; adalet, eşitlik ve onurlu bir yaşamın inşasıyla anlam kazanır. Şimdi siyasi süreç, büyük bir dikkatle yürütülmeli. Yeni Suriye; halkının acılarını geride bırakabileceği, umut dolu bir geleceği inşa etmeli. Çünkü geçmişin travmalarıyla yeni bir düzen kurmak mümkün değil.

Hayalim; Şam’a, Ankara’ya gider gibi gidebilmek. Suriye halkının da Türkiye’ye, bir başka evlerine gelir gibi gelebilmesi. 13 yıl boyunca paylaştığımız acılarla, kardeş olduk. Aynı sofralarda ekmeğimizi bölüştük, aynı dualarda buluştuk. Sınırların yalnızca haritalarda kaldığı, gönüllerin birleştiği bir coğrafyanın temellerini atmanın zamanı geldi.

Bu süreçte Türkiye, 13 yıl boyunca Suriyeli mültecilere ev sahipliği yaptı. Bu topraklar, savaşın acılarını bir nebze olsun hafifletebilmek için gönlünü ve kapılarını açtı. Sadece birer misafir değillerdi; aynı ekmeği bölüştüğümüz, ortak hikâyeler paylaştığımız dostlar oldular. Burada biriken dostluklar, yeni Suriye’nin en güçlü temellerinden biri olacak. Şimdi onların vatanlarına dönecek olmaları yalnızca bir dönüş değil; özgür, umut dolu bir geleceği birlikte inşa etmenin ilk adımıdır.

Allah, bu kardeşliği daim eylesin. Acılarla yoğrulan bu topraklar artık barışın, özgürlüğün ve umudun çiçeklerini büyütsün. Çünkü bu mücadele sadece Suriye’nin değil, hepimizin mücadelesiydi. Şimdi hep birlikte bir dönemi kapatıyor, yeni bir çağ açıyoruz: Kardeşliğin ve insanlığın çağı.