21 Ağustos'ta kayboldu.

Günlerce "Narin nerede?" diye sorduk.

Her dakika umutlar kaybolurken tam 19 gün sonra 8 Eylül'de geldi tüm direncimizi kıran haber.

Eğertutmaz Deresi'nde cansız bedenine ulaşıldı.

Tanınmaz hâldeydi.

8 Eylül'den beri de

"Narin neden öldürüldü?" diye soruyoruz.

Sekiz yaşında… Çipil çipil bakan gözleri, bitmek bilmeyen enerjisi ve gülüşüyle yürek ısıtan minik bir yavru…

Katledildi…

Yüreğimi yırtan, içimi çığlıklarla dolduran bir cümle…

Parmaklarım kan revan içinde, etime etime batırdığım için…

Bir çocuğun ölümü, öldürülüşü yetmez mi insan olanı derinden yıkmaya…

"Narin neden öldürüldü?"

19 gün arayışın sonunda, cesedin bulunduğu andan itibaren ağzı olan herkesin sorduğu soru bu…

Narin neden öldürüldü? Ben söyleyeyim; Sen, ben, o... Hepimizin elinde Narin'in kanı var.

Neden mi?

Kendini okumuş, aydın zanneden, oturduğu ve çıkmak istemediği korunaklı konfor alanından kendinden başka herkesi eleştiren, aşağılayan, öteleyen, kabul etmeyen bizler...

Kimse, "Ben öyle değilim." demesin.

Aynaya baktığınızda nefsiniz size bu gerçeği söylemeyebilir, vicdan teraziniz de bu yükü tartmayabilir belki ama bu cinayetlerden mesulsünüz, mesulüz...

Gelelim, “Narin'i kim öldürdü?" sorusunun cevabına:

Narin'i politikacılar öldürdü!

Neden?

Çünkü Narin, hukuk sistemimizin mazlumu, savunmasızı, haklıyı korumak yerine suçluyu kayırmaya, kurtarmaya adanması sebebiyle öldürüldü...

Suçu sabit olanlara; "Kravat taktı, hâkimle saygılı konuştu.” indirimlerini, “iyi hâl”i, “şartlı salıverme”yi, “denetimli serbestlik” kavramını, "Yatarı şu kadar." saçmalığını konuşma vaktimiz gelmedi mi?

Siyasi tartışmaları bir kenara bırakıp el ele hırsızı, katili, ahlaksızı koruyup kollayan yasalar yerine mazlumu, savunmasızı koruyacak yasaları yapamadık.

Suçluyuz…

Suçlu, kavgayı bir kenara bırakıp bu duruma el atmayan siyasi partiler, liderler...

Narin'i, seçmenler (sen, ben, o) öldürdü.

Menfaat üzerine kurulu sistemde "kazan-kazan" üzerine kurduğu maddi dünyanın dışına çıkamayan seçmenler, yukarıda saydığım düzenlemeleri yapmayan parti ve liderleri "koşulsuz" desteklediği için...

Suçlu, bile bile bu siyasi partilere destek veren tüm seçmenler...

Kaçarımız yok bu mesuliyetten!

Narin'i medya patronları öldürdü?

Rating ya da reyting, adı her ne zıkkımsa işte… Daha fazla seyredilmek adına, şiddet, cinayet… Pornonun her türünü, “sabah kuşağı” veya “öğle kuşağı” adı altında izleyiciye dayattığı için...

Güne, “Kim, kimi neden öldürdü?”, “Bütün köy birbiriyle münasebetli” haberleri ile başlayan ve akşama kadar devam eden yayınlarla kirletildi bu toplum. Aynı medyanın, bu kez, yaşanan olaylar üzerinden "Neden böyle oldu?" diye duyarlı rolü oynaması ise ayrı mide bulandırıcı.

Liste uzar gider...

Bir sabinin katledilmesinin ardından dönen tartışmalara bakın:

"Görmemesi gereken bir şeyi mi gördü?"

"Annesi ile amcasının münasebeti mi vardı?"

"Köylünün karanlık geçmişi…"

Magazine bu ne merak?

Ekranlar 7/24 sabah kuşağına döndü.

Akşam saatlerinde canlı yayınlarda dedektifler, hukukçular, psikologlar, minik bir cesedin üzerinden ülke profili çizdi.

Tabii ki kendilerini o profilin dışında tutan, “aydın" kimlikleri ile yaptılar bunları.

**

Köyün siyasi tercihi bile konuşuldu.

Kimi "Hizbullahçı" dedi, kimi "AK Partili", kimi "DEM'li"…

Seçim sonuçlarını paylaşanlar bile oldu.

Yine herkes, korunaklı konfor alanından, "aynı dil, aynı öfke, aynı aymazlık, aynı kin" dolu cümlelerle "karşı" tarafı suçladı.

Suçu, dolaylı da olsa kendinde arayan olmadı.

Son 15 yıldır hemen her konuda bu küfür, hakaret girdabının içinde yüzerek, debelenerek farklı sonuçlar bekliyoruz.

Ben sıkıldım bu tondan!

**

Narin…

Öldürüldü işte ulan!

Bir çocuk öldürüldü. Bu, yeterince yakıcı değil mi?

Sana ne, bana ne amcası ile anasının bilmemnesinden…

Sana ne, bana ne…