Donald Trump, ABD başkanlık seçimlerinde büyük bir zafer kazanarak 47. ABD başkanı olmayı başardı, Demokratlara hem oy hem de delege bazlı büyük fark atarak başkan olmakla kalmadı, Kongre’nin her iki kanadı olan Senato ve Temsilciler Meclisi’nde de çoğunluğu almayı da garantiledi. Bu durum, çok güçlü bir şekilde istediği kararları alabilmesinin önünü açmış oldu.
Trumpçılık olarak ifade edilen bir siyaset üretmeyi başaran Trump, ABD’de ezilen, görmezden gelinen, değerleri aşağılanan Amerikan orta sınıfının talepleri üzerine yükselen yeni bir paradigmayı inşa etti. Küreselleşme taraftarı liberal, woke kültürüne karşı bir değerler çatışmasının da bayraktarlığını yaptı. Siyasi doğrucu, özgürlük ve insan hakları gibi yüksek değerlerin sahibi gibi kendini konumlandıran liberallere karşı bir başkaldırının lideri oldu. Küstah şekilde kendilerini, olduğundan çok farklı yansıtan ve sözde değerlerin sınandığı her şartta sahici olmadıkları görülen bu kesilmelere karşı popülist bir kahramana dönüştü.
Trump elbette hiç olmadığı kadar kamplaşmış, birbirinden nefret eden bir ABD’nin gerçeği olarak tezahür etti. İki kutuplu bir toplumsal yapıya sahip ABD’de, siyasi ve sosyolojik zeminde bir tarafın temsilci olan bir başkan olarak tezahür ediyor. Trump ve yavaş yavaş belirginleşmeye başlayan A takımı, ABD adına büyük bir iç çatışmanın habercisi. Geleneksel ABD kurumsal yapısının dışında nevi şahsına münhasır aykırı ve radikal tiplerden oluşan bir kabine ile ciddi bir hesaplaşmaya geliyor. Kendisini, ilk başkanlık döneminde ve akabinde sınırlayan, engelleyen hatta hapse tıkarak etkisizleştirmeye çalışan bir müesses nizamla mücadele, Trump’ın ilk gündemi olacak. Bunun için daha şimdiden ABD basınına da sızdığı kadarıyla on binlerce kişiden oluşan tasfiye listeleri hazırlanmış durumda. Trump yeni kabinesiyle ABD’nin federal kadrolarını sil baştan yeniden oluşturma çabasında olacak. Buna, elbette ciddi bir direniş oluşması da söz konusu. Bu bağlamda ABD içinde büyük çatışmaların yaşanması ve tarafların birbirlerine yönelik önemli hamleler yapması beklenebilir. Özellikle California gibi Demokrat eyaletlerin de sıkı sık başkaldırılana şahitlik edebiliriz. Bu dönemde ABD, büyük ölçekte enerjisini içeride bu kavgalarla tüketebilir.
‘Trump’ın A takımı’ belirginleşiyor
Trump’ın şekillenmeye başlayan A takımı, Başkan Yardımcısı JD Vance’in olduğu gibi sadece fanatik Hristiyan Trumpçılardan oluşmuyor yine bu yeni profillerin ciddi anlamda radikal siyonist isimlerden oluşmaya başladığı görülüyor. Dışişleri Bakanı olarak Marco Rubio, Ulusal Güvenlik Danışmanlığı'nda Michael Waltz, Birleşmiş Milletler daimi temsilcisi olarak da Cumhuriyetçi Kongre Üyesi Elise Stefanik öne çıkan isimler. Bu isimlerin ortak yanı ise radikal Çin ve İran karşıtı olmalarının yanı sıra aşırı İsrail destekçisi olmaları. Trump’ın seçim süreci boyunca İsrail’e yaklaşım tarzı çok açıktı, siyonist lobilerle ilişki ağı da ortada; ancak Trump standartlarında dahi aşırıya kaçan ölçekte radikal siyonist eğilimleri olan ya da onların etkisinde kalmış isimlerin kabineyi teşkil etmeye başlaması önem arz ediyor. Kabinenin diğer isimleri de belli oldukça Trump’ın olası dış politikası daha belirginleşecektir ama şimdiden kabinenin rengi belirginleşmeye başladı denebilir.