İsrail’in, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’a yönelik düzenlediği saldırı sonucunda örgütün lideri öldürüldü. İsrail’in bu saldırısı, aslında kapsamlı bir jeopolitik stratejinin parçasını oluşturuyor. Bu stratejinin başarısı sadece Hizbullah’ın Lübnan’daki konumunu değil, aynı zamanda İsrail’in Arap devletleriyle ilişkisini de derinden etkileyecektir. Filistin meselesinin geri plana düştüğü ve İran karşıtlığının ön plana çıktığı yeni bir Orta Doğu denklemi ortaya çıkıyor.

Öncelikle İsrail’in ne yaptığını inceleyelim; İsrail, başarılı bir şekilde Hizbullah’a yönelik kapsamlı istihbarat ağı kurmayı başarmış. Hizbullah, Suriye’de sivilleri öldürmekle meşgulken İsrail Hizbullah’ın en derinlerine sızmış. Görülen o ki bu istihbarat operasyonu sadece sinyal istihbaratı ve teknik analizle sınırlı kalmamış, insan istihbaratı da yoğun bir şekilde kullanılmış.

Hatta şöyle diyebiliriz: “İsrail, 7 Ekim tarihinde gerçekleşen Hamas saldırısı noktasında gösterdiği istihbarat zafiyetinin oluşturduğu prestij kaybını telafi etmeyi başardı.” Ya da tam tersinden bakarak şöyle de ifade edebiliriz: “Hamas, kendini İsrail istihbaratına karşı koruyabilirken Hizbullah bunu başaramadı.”

İstihbarı başarının ardından İsrail, en az dört aşamalı bir planı devreye soktu. Birinci aşamada, Lübnan sınır hattında İran’ın çekingenliğini iyi değerlendirerek inisiyatif üstünlüğünü elde etti. Adım adım Hizbullah’ı sıkıştırarak Hizbullah’ın füze rampası kapasitesini ve lojistik hattını zayıflattı.

Birinci aşamadan sonra, Hizbullah’a yönelik gerçekleştirdiği başarılı istihbarat operasyonu sonucunda çağrı cihazlarını patlatarak Hizbullah’ın orta düzey kademesini hem yaraladı hem de korku içinde bıraktı. Böylelikle Hizbullah’ın hiyerarşik yapısı sekteye uğramış oldu.

Daha Hizbullah bu saldırıdan toparlanamadan üst düzey kademeye yönelik suikastlara yöneldi. Aşağıdan yukarıya doğru gerçekleştirilen saldırılar sonucunda Hizbullah’ın yönetici kadrosu elimine edildi. En son olarak Hasan Nasrallah’ı hedef alarak Hizbullah’ı başsız bıraktı.

An itibarıyla Hizbullah, bir örgüt olarak bakıldığında, üst kademesinin neredeyse tamamı ölmüş, orta kademesi yaralanmış ve korkmuş bir yapıya dönüşmüştür. Hizbullah milisleri ve alt kademesi ise ortada kalmış durumda.

Bu durumda Hizbullah için iki alternatif kalıyor: Ya İran geçiş süresi boyunca boşluğu dolduracak ve yeni bir yönetim kadrosu oluşacak ya da Hizbullah başıbozuk, kontrol edilemez ve dağılmış bir milis yapısına dönüşecektir.

Her iki senaryoda da İsrail kazanacaktır.

Eğer İran boşluğu doldurursa Hizbullah’ın Lübnanlı kimliği giderek geri plana düşecek ve Arap devletleri nezdinde İran ile mücadele daha çok ön plana çıkacaktır.

Eğer İran boşluğu dolduramazsa o zaman Hizbullah belki İsrail güvenliği için daha tehlikeli bir boyuta dönüşecektir; ancak İsrail, Arap devletleri ve Lübnanlı diğer aktörlerin desteğiyle Lübnan’da yeni bir statüko oluşturabilecektir.

Şu an dördüncü aşamadayız. İsrail, bir yandan Hamassız bir Gazze oluşturmak için zemini hazırlarken diğer yandan da Hizbullahsız bir Lübnan oluşturmanın peşinde. Ve çok yakında – özellikle Trump seçilirse – Arap devletleri İsrail’e doğrudan yardım etmeye başlayacaktır.