Paris 2024 Yaz Olimpiyatları tam anlamıyla rezilliklerle dolu bir sürece şahitlik etmemizi sağladı.

Birinci rezillik, olimpiyatların açılış şovu esnasında sergilendi; küreselcilerin toplumlara dayattığı eş cinsellik vb. gibi insan fıtratına savaş açmış her türlü şeytanın sahne aldığı bir süreçti.

İkinci rezillik de erkeklerin kadın gibi görüntüleriyle kadınlarla müsabakalara girmeleriydi ki bu durum İtalya Başbakanı Meloni tarafından da tepkiyle karşılandı.

Kadın boksörümüz Esra Yıldız Kahraman, yapılan cinsiyet testini geçemeyen sporcuya yarı finalde mağlup olmasının ardından ‘X’ kromozomuna atıfla, eliye ‘X’ işareti yaparak tepkisini gösterdi.

Buradan hemen aklıma şu soru geliyor: Bizim erkek boksörlerimiz yok muydu? Neden göremedik? Acaba utanıyorlar mıdır, antrenörleri ve federasyonuyla?..

Aynı durum Güreş Federasyonu için de sorulabilir. Bizim ata sporumuza ne oldu?

Buradan en büyük rezilliğe gelmek istiyorum.

Üçüncü rezillik, bize ait olimpiyatlardaki sporcularımıza giydirilen kıyafetler.

Estetikten yoksun olmasını bir tarafa bırakıyorum; bize ait hiçbir şeyi temsil etmiyordu. Belli ki Türkiye’nin İsrail’e tepkisini protesto etmek isteyen birileri hazırlamış ya da hazırlatmıştı. Yine belli ki o güne dek kimse de kontrol etmemişti.

En büyük rezillik de yaptığımız “derecede” görülüyor; tam tamına 64. olmuşuz.

Bakın, hangi ülkelerden geride kalmışız; Özbekistan 8 altın, Macaristan 6, İsveç 4, Kenya 4, İrlanda 4, İran 3, Ukrayna 3, Romanya 3, Bulgaristan 3, Sırbistan 3, Çekya 3, Danimarka 3, Azerbaycan 2, Hırvatistan 2, Küba 2, Bahreyn 2, Tayvan 2, Cezayir 2, Polonya 1, İsviçre 1, Ekvador 1, Portekiz 1, Bostvana 1.

Bu ülkelerin hepsi bizden önde. Elbette Özbekistan ve can Azerbaycan’ın başarılarından mutlu olur, gurur duyarız ama bir gerçeklik var; İran dışındaki diğer ülkeler neredeyse bizim yarımız kadar bile yoklar.

Ama kendimizle gurur duyabiliriz (!); Ermenistan ve Güney Kıbrıs’tan öndeyiz. Bu gidişle onlardan bile geriye düşebiliriz.

2022’de de çok iyi değilmişiz ama en azından o zaman 35. olabilmişiz.

Üstelik madalya alan sporcuları ödüllendirmede de birçok ülkenin önündeyiz.

Singapur altın madalya alan sporcusuna 750 bin dolar veriyordu. Endonezya 300 bin, Fransa 80 bin, Fas da 200 bin dolarlık ödül veriyordu. ABD ise sadece 37 bin dolar ödül veriyordu.

Türkiye ise altın madalya kazanan sporculara bin cumhuriyet altını (bugünkü değeriyle 17 milyon 580 bin Türk lirası), gümüş madalya alanlara 600 cumhuriyet altını (bugünkü değeriyle 10 milyon 548 bin), bronz alanlara da 300 cumhuriyet altınıyla ödüllendiriyordu (bugünkü değeriyle 5 milyon 274 bin). Hiç az değil ve dünyada başka örneği yok. Diğer ülkelerinki ortada. İngiltere hiç para ödülü vermiyor. Yıl içinde hazırlanmaları için destek veriyor. Böyle uygulama yapan ülke sayısı hiç az değildi.

Demek ki olay sadece para ödülü vermekte de değil…

Voleybol millî takımına da değinmeden geçmek olmaz.

Bir başarıları var mı? Var.

Ama aldıkları sayının yarısı neredeyse yabancı asıllı olan Melissa Vargas tarafından alınmış.

Nasıl ki Paris Olimpiyatları gözümüze LGBT+’ı sokuyorsa devletimiz ve Voleybol Federasyonumuz eliyle de gözümüzün içine, çocuklarımızın zihnine LGBT+ sokuluyor. Bunları görmezden gelemeyiz. Şayet biz de topyekûn şeytana hizmet ediyorsak o zaman durum başka.

Spor Bakanımız Osman Aşkın Bak açıklama yapmış: “Biz devlet olarak spor federasyonlarımıza en üst düzey imkânları sunduk. Sağladığımız bu imkânlar, dünyanın pek çok ülkesinde yok. Bu imkânları doğru ve verimli kullanamayan federasyonlar bunun hesabını verecek.”

Elbette federasyonlara hesap soralım ama önce Spor Bakanımız, Türk milletine hesap versin. Sadece kendi sorumluluğu da değil, önceki bakan Mehmet Kasapoğlu da bu durumdan sorumludur.

Türkiye bir de 1984’te, olimpiyatlarda hiç altın madalya alamamış.

Aradan geçmiş kırk koskocaman yıl ve hâlâ aynı durumda. Madalya sayımız artacağına azalmış, yok olmuş neredeyse.

Oyunculara neredeyse en büyük ödülü veriyoruz. Her türlü imkânı sunuyoruz ama olimpiyatlarda yokuz.

Federasyonlara sağlanan imkânlarla neler yaptıklarının, her yaptıklarının da kuruşu kuruşuna hepsinin hesabının sorulması gerekiyor.

Bu başarısızlığın sebeplerinin tüm boyutları ile araştırılması gerekiyor ama sanırım önce birilerinin sorumluluklarını kabul etmesi gerekiyor.