Suriye’de büyük bir değişim yaşandı. Süreç başladığında birçok uzman, gelişmeleri doğru okuyamadı. Komplo teorilerine kapılan pek çok kişi, hâlâ bu dehlizlerden çıkabilmiş değil. Süreci doğru okumam nedeniyle haftalardır birçok tebrik alıyorum fakat 2017’den günümüze baktığımda benim de yanıldığım bazı noktalar olduğunu kabul etmeliyim. Şimdi, hangi konularda neden yanıldığımı daha iyi anlıyorum. Gelin, size de anlatayım.

1. “HTŞ kendini lağvetsin.” görüşüm neden yanlış çıktı?

Başlangıçta yaklaşımım oldukça netti: İdlib’i yalnızca Türkiye koruyabilirdi. Türkiye ile Rusya arasındaki müzakerelerde HTŞ’nin varlığı, Türkiye’yi zor durumda bırakıyordu. Bu nedenle HTŞ’nin, kendini feshetmesi gerektiğini savunuyordum. Buna direnç gösterenler olursa imha edilmesi gerektiğini dahi ifade etmiştim.

Ancak gelinen noktada net bir şekilde görüldü ki Suriyeli muhalifler arasında HTŞ’nin lokomotif rolü olmasaydı bu başarılar elde edilemezdi. HTŞ, diğer muhalif yapılara kıyasla liderlik kapasitesine sahipti. Bunu aslında ben de biliyordum ama Türk askerinin şehit edildiği bir denklemde Şam’ın alınacağı hayalini kurmuyordum.

2. “Suriye Geçici Hükûmeti (SGH) ve Suriye Milli Ordusu (SMO), merkezi ve hiyerarşik bir yapılanma olsun.” görüşüm neden sorunlu olabilirdi?

Bana göre Türkiye’nin, Suriye’de temel hareket noktası bu yapılar olmalıydı. Yönetim ve liderlik eksiklerine rağmen SGH ve SMO meşru yapılardı. Özellikle güvenli bölgedeki sorunların büyük çoğunluğu, bu yapılanmanın merkezi ve hiyerarşik olmamasından kaynaklanıyordu.

Ancak bugün geldiğimiz noktada, dediğimin yapılmamasının beklenmedik bir avantaj sağladığını görüyorum. Şam’da yeni bir hükûmet kurulurken SGH ve SMO, merkezi ve hiyerarşik bir yapı olsaydı şu an ikinci bir iç savaş tehdidiyle karşı karşıya kalabilirdik. İki ayrı güç merkezi oluşur, yeni kurulacak Suriye ordusunda eski HTŞ ve eski SMO yapıları arasında bir çatışma yaşanabilirdi. Ancak merkezi olmayan SMO grupları ve sınırlı hiyerarşik etkisi olan SGH, yeni Suriye’ye entegre edilmekte daha az sorun çıkaracaktır.

3. “HTŞ’ye karşı Ahrar el Şam desteklenmeli.” görüşüm neden hatalı çıktı?

2017-2018 öncesinde Suriye’deki en güçlü muhalif grup, Ahrar el Şam’dı. Ahrar el Şam ile HTŞ arasında yaşanan üç büyük savaşta, ısrarla Ahrar el Şam’ın kazanması gerektiğini savundum. Özellikle Cabir Ali Paşa liderliğindeki Ahrar’ın, ortaya koyduğu vizyon çok değerliydi. Ancak bu vizyonun önündeki en büyük engel, Ahrar el Şam’ın şura heyetiydi. Savaş ortamında, her yıl lider değişimi mantıklı değildi. Ahrar el Şam liderleriyle yaptığım tartışmalarda, şura heyetinin lağvedilmesi gerektiğini ve şura heyetinin vizyonu engellediğini ifade etmiştim.

Benim dediğim gibi olmadı. HTŞ, bir savaşı kaybetse de diğer ikisini kazanarak sürecin galibi oldu. Hatta Ahrar el Şam, içinde darbe yaparak Hasan Sufan liderliğinde HTŞ’ye yakın bir kanadı iktidara taşıdı.

Bir ay öncesine kadar fark edemediğim ancak şimdi net olarak gördüğüm olay şudur: HTŞ, Ahrar el Şam’ın projesini ve vizyonunu devralmış. Ahrar el Şam’ın vizyonu ile Ahmed eş-Şera’nın liderliği âdeta bir sentez oluşturmuş. Zamanında HTŞ’ye karşı desteklenmesi gerektiğini savunduğum Cabir Ali Paşa’da Şam’a ilk giren birliklerin başında tekbirler getirerek Suriye’nin bu büyük zaferini kutlamış.