Yazın gelmesi ile beraber internete Ukraynalı kadınların eğlence videoları düşmeye başladı. Teraslar, havuzlarda partiler, spor, eğlence, dans…
Avrupalı sosyal medya kullanıcıları ise şaşkın. “Yöneticilerimizin ‘Ruslar bomba yağdırıyor!’ deyip her ay milyarlarca dolar yardım gönderdiği Ukrayna bu mu? Paralarımız şampanya partilerine mi gidiyor?” diye soruyorlar.
Videolardan birinde, Sivastopol’daki lüks bir otelin terasında kardiyo yapan kadınlar, “Biz Ukraynalıyız, Ruslar bizi öldüremez!” diyor. Fonda ise uzakta bir yerde dumanların çıktığı, Rus füzelerinin bir hedefi vurduğu görülüyor.
Neşe içinde spor yapan bu bakımlı hanımlar, belli ki muhakeme yeteneklerini tamamen kaybetmişler. Ukraynalı oldukları için ölmediklerini sanıyorlar. Oysa olay bambaşka: Rus ordusu sivil hedefleri vurmadığı için ölmüyorlar, savaştıkları düşmanın sivilleri vurmayacağından emin oldukları için bu kadar rahat hayatlarına devam ediyorlar.
Bunu anlamaları için şöyle kısaca bir Gazze’ye bakmaları yeter. Filistinliler hiç de Ukraynalılar gibi mutlu mesut yaşamıyor. “Biz ölmeyiz çünkü Filistinliyiz!” pozları kesmiyorlar. Çünkü üstüne bomba düşen her canlı ölür ve soykırımcı İsrail, aylardır sivillerin üzerine bombalar yağdırıyor.
Bir yanda ekmeğe suya muhtaç hâle gelmiş, açlıktan ölen Filistinliler, taş taş üstüne kalmamış Gazze... Öte yanda savaşta partiler düzenlenen, kafeleri lokantaları dolup taşan, şehirlerine bomba düşmeyen Ukrayna…
Ve Batılı “dostlarımız”, birincisine gözlerini yumup ikincisi için devasa kampanyalar düzenliyor… Ne büyük iki yüzlülük!
YABANCILAR TÜRKİYE’YE NEDEN GELİYOR?
Gazetede Şişli’de geçen bir olayı okuyorum. Sıradan bir polisiye vaka gibi duruyor ama olayın kahramanı olan iki çiftin, yani dört kişinin tamamı Moğolistanlı. Moğolistan, Türkiye’ye 6 bin km mesafede, sadece 3,5 milyon nüfuslu bir ülke. Ama Türkiye’de yaşayan Moğollar var hem de yaklaşık 2 bin kişi. İş veya eğitim için Türkiye’yi seçmişler.
Merak edip baktım, Türkiye’de dünyanın her ülkesinden insan yaşıyor. İkamet izni alarak Türkiye’ye yerleşen yabancıların sayısı 1 milyon 800 bin. Tabii ki en çok gelenler, bize yakın bölge ülkelerinin vatandaşları. Ama içlerinde gelişmiş ülkelerin yurttaşları da var. Hepsi meslek sahibi insanlar, çünkü oturma izni almanın başka bir yolu yok. Kimi iş insanı, kimi hasta bakıcı, kimi mühendis, kimi doktor, kimi ev işçisi... Ve bunların tamamı, Türkiye’yi güvenilir, çalışmaya ve yaşamaya değer bir ülke olarak gördükleri için gelmişler.
Her fırsatta Batı ile kıyaslama yaparak Türkiye’yi küçümseyenlerin bu manzarayı iyi değerlendirmesi lazım. Gelişkin bir ekonomiye ve özgürlük ortamına sahip olmayan hiçbir ülke bu kadar insanı kendine çekemez. Tabii ki çok eksiklerimiz var ama emin olun abartıldığı kadar değil.
KİM YABANCI, KİM YERLİ?
Millî takımın Gürcistan ile oynadığı maça dair aklımda kalan çok tatlı bir görüntü var. Maçın içinden değil, dışından ama izlemesi en az goller kadar keyifli bir sahne: Meslektaşımız Sevilay Yılman’ın annesi ile Gürcü bakıcısı Esma arasındaki maç tartışması…
Gürcistanlı Esma, yıllardır hizmetini üstlendiği hanımefendi ile Türkçe maç tartışması yapıyor. Her iki taraf da kendi millî takımları için dualar ediyor, “Bak göreceksin, biz kazanacağız!” diyor. Öyle ki bir ara Allah’ın hangi takımdan yana olduğu bile tartışılıyor!
İki taraf da millî takımlarını büyük tutku ile sahipleniyor… Sonunda Türkiye, Gürcistan’ı yenince Esma sinirlenip evi terk etmeye kalkıyor, ev ahalisi gönlünü alıp geri çeviriyor.
Şimdi elinizi vicdanınıza koyup söyleyin: Millî takıma karşı başka ülkeleri tutan Türk vatandaşları, “içimizdeki Portekizliler mi” bize daha yabancı, yoksa tek “yabancılığı” kendi takımını tutmak olan Gürcistanlı Esma mı?