Çin Halk Cumhuriyeti, 75. yılını kutluyor. Politik tartışmalar bir yana, ülkenin 75 yılda katettiği yol, gerçek bir başarı hikâyesi. Neredeyse tamamı yoksul köylülerden oluşan bir ulus, bugün dünyanın süper güçlerinden biri hâline gelmeyi başarmış.

Bu 75 yıl içinde Çin’de pek çok şey değişmiş. Çin medyası aylardır 75. yıl özel yayınları yapıyor, ülkedeki değişimi anlatıyor. Ben de ‘savaş gündemine biraz ara vereyim’ deyip yabancı kanalları gezerken karşıma böylesi bir belgesel çıktı. Yapımcılar, Çin’deki kültürel değişimi düğünler üzerinden ele almışlar.

ÜÇ KUŞAK, ÜÇ DÜĞÜN

Düğünlerin değişimi gerçekten ilginç bir öykü. Programda bir ailenin üç kuşağı ile konuşuyorlar: Seksenli yaşlarında bir nine, onun altmışlarındaki oğlu ve oğlunun kızı yani yirmili yaşlardaki torunu.

Babaanne, 1960’larda evlenmiş. “Biz evlenirken çok yoksulduk, karnımızı doyurmak için un bile bulamıyorduk, düğün misafirlerimize de sadece pirinç ikram edebildik.” diyor. Gelinlik damatlık gibi özel kostümler de sadece varlıklı insanlara mahsus bir ayrıcalıkmış. Düğün, devrimci öğütlerin verildiği küçük ve yoksul bir akraba buluşmasından ibaretmiş.

Oğlunun düğünü ise 90’lı yıllarda olmuş. Bu düğüne ait bir video kaydı da var. Görüntülerden düğünün Batı tarzında yapıldığını görüyoruz. Gelin hanım beyaz bir gelinlik giymiş, kapalı bir salonda yapılan eğlence ve yeme içme de tıpkı Batılılar gibi. Daha doğrusu, Batı’da yapılanların bir kopyası.

Şu sıralarda ise kız torun için düğün hazırlığı yapılıyor. Bu son kuşağın düğün için tercih ettiği yöntem ise bambaşka. Gençler, geleneksel Çin düğünü ile evlenmeyi planlıyorlar. Geleneksel dediğim, gerçekten geleneksel. Bin yıl önceki Çin’de seçkinlerin evlendiği gibi evleniyorlar.

GELENEĞE DÖNÜŞ

Ülkede son yıllarda bu tip düğünler düzenleyen şirketler çoğalmış. Bu düğünlerin yapıldığı tarihteki gibi dekore edilmiş geleneksel mekânlar, yine bin yıl önceki gibi tasarlanmış araç gereç ve süsler, kolaylıkla bulunabiliyor. Gelin ve damat geleneksel Çin gelinliği ve Çin damatlığı giyiyor. Anne babaların önünde selam durarak onlara teşekkür ediyorlar ve “iyi bir çift” olacakları yönünde söz veriyorlar. Hediyelerden yemeklere, müziklerden danslara kadar bir dolu detay yine en eski geleneklere göre organize ediliyor.

Bu trendin özellikle son on yılda yaygınlaştığı söyleniyor. Düğünler gibi giyim kuşamda da geleneksel kıyafetler yeniden moda oluyor. Çinli kadınlara mahsus iki bin yıllık bir giysi, artık gençler tarafından giyiliyor. Geleneksel giysilerin satışları son on yılda 80 kat artmış.

Çin’de yaşanan kültürel döngü ilginç. Önce yoksul olduğu için geleneğe sahip çıkamayan bir köylü toplumu ve o toplumu değişime zorlayan, “kültür devrimi” gibi sonucu felaket olmuş işlere kalkışan baskıcı bir yönetim.

Ardından işçi sınıfı büyüdükçe ve açlık bir sorun olmaktan çıktıkça Batı’yı taklit etmeye başlayan, kendi kültürel kimliğinden utanan bir toplum.

En sonuncu halkada ise orta sınıfın çoğunluğu oluşturduğu bir toplumda, başını yüksek tahsilli gençlerin çektiği öze dönüş, millî değerleri yeniden keşfetme dönemi.

BİZ NEREDEYİZ?

Çin’in ekonomik büyümesi açık. Özellikle son on yılda Çin’de eğitimli orta sınıf büyüyor. Ancak uzmanlar, bu “öze dönüş” olgusunu ekonomik gelişmeden ziyade kültürel öz güven ile açıklıyor; ülkenin Batı kültürüne koyduğu mesafenin ve devletin sosyal medya ve TV üzerindeki denetiminin bir sonucu olarak görüyor.

Her ülkenin kendine has bir kültürel rotası var. Ama geleneğe dönüşe dair temel prensipler üç aşağı beş yukarı belli. Kendi kültürünüzden utanmayı bıraktığınızda taklit etmeyi de bırakıyorsunuz, sonrası kendiliğinden geliyor.

Çin düğünleri, ilginç bir yolculuk izleyip sonunda kendi özüne dönmüş. Acaba Türkiye’nin düğünleri bu yolculuğun neresinde dersiniz?