Mü’minlerin nazarında insan, Allah (c.c.) katında kıymetli bir mahlûktur. Allah (c.c.) onu en güzel şekilde yaratmış ve ona kendi ruhundan üflemiştir. “Rabbin meleklere demişti ki: Ben muhakkak çamurdan bir insan yaratacağım, onu tamamlayıp, içine de ruhumdan üfürdüğüm zaman, derhal ona secdeye kapanın!” (Sâd, 38/71-72) Melekleri ona secde ettirmiş, ona ilim ve irâde ayrıcalığı vermiş, onu yeryüzünde halife yapmış, kâinatta, göklerde ve yerde ne varsa hepsini emrine vermiştir. (5) Dünya yaşamında insanların ihtiyaçlarını karşılayacak her türlü gereken nimetleri insanlara ihsan etmiştir… “O ki, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı.” (Bakara, 2/29) Allah (c.c.) kâinatta ne varsa hepsini insanın hizmetine vermiştir. Yer, gök, ay ve güneş, yıldızlar, bitki ve hayvanlar, su, denizler, nehirler, dağlar vs. hepsi insanın yararı içindir.
“Şüphesiz bunda düşünen insanlar için ibretler vardır.” (Câsiye, 45/13) Yüce Allah (c.c.) Hz. Âdem (a.s.)’a verdiği akıl, ilim ve ruh özelliklerini diğer insanlara da vermiş, yeryüzünde onu halife yaptığı gibi, diğerlerini de halife yapmıştır. Onun için Kur’ân-ı Kerim bütün insan cinsinin mükerrem olduğunu açıklamıştır. “And olsun ki Biz; insanoğullarını şerefli kıldık, onların karada ve denizde gezmesini sağladık, onları temiz şeylerle rızıklandırdık. Yarattıklarımızın pek çoğundan üstün kıldık.”(İsrâ, 17/70) Bütün bunlar insanın seçkin ve başka canlılardan ve özellikle hayvanlardan tamamen ayrı bir varlık olduğunu ispatlamaktadır. (6) İslâm’a göre insan doğarken tertemiz doğar. Onun herhangi bir nedenle suçlu veya günahkâr doğması asla sözkonusu değildir. Rasûlullah (s.a.s.): “Her çocuk İslâm fıtratı üzere (tertemiz) doğar; sonra annesi-babası (yahudi ise) onları yahudi yaparlar, (hıristiyan ise) onu hıristiyan yaparlar, (mecusi ise) onu mecusi yaparlar” (7) sözleriyle bu gerçeğe işaret buyurmuşlardır. İnsan, yaratılırken bütün iyiliklere meyilli ve bütün kötülüklerden de aklı ve irâdesi ile kaçınabilecek yetenekte yaratılmıştır. İslâm gerçekçidir; insanı olduğu gibi kabul eder.
İnsanın yaradılışında bulunan normal duyguları kötü görmez, aksine helâl bir biçimde karşılanmalarını ibâdet telâkkî eder. İslâm ile insan fıtratı (yaradılışı), tam bir uyum içindedir. Çünkü İslâm, insanın içgüdülerini inkâr etmez. Aksine yeme-içme, arzu ve benzeri isteklerini, helâl yoldan karşılanması gereken normal ihtiyaçlar olarak görür. İslâm, tertemiz yaratılan insanın, tertemiz bir hayat yaşayarak dünya ve âhiret mutluluğuna hak kazanmasını ister. İslâm, insana yalnız bir yönlü değil, tam üç yönlü bir üstünlük tanımıştır: İsmet (mâsum) ve himayede üstünlük, izzet (şeref) ve efendilikte üstünlük, istihkak (hak edilen şeyde) ve kazançta üstünlük. İnsan, insan olması hasebiyle üstündür: “Biz Âdemoğlunu üstün kıldık.”( İsrâ, 17/70) Onun inancından aynaklanan üstünlük: “İzzet Allah’ın, Rasûlü’nün ve mü’minlerindir.”(Münâfikun, 63/8) Çalışkanlık ve iyi ahlâk icabı üstündür: Her iyilik sahibine, yaptığı iyiliğin karşılığı vardır. (Bkz. Necm, 53/39-41) Bu üstünlüğün en genişi ve en devamlısı, bu saydıklarımızdan birincisidir ki, insan o üstünlüğe doğuşundan, hatta ana rahmindeki cenin halinden itibaren nâil olur. Öyle bir üstünlük ki, onun kazanılması için ne maddî ve ne de mânevî bir karşılık ödenir. Her şeyden önce bu, dokunulmazlık ve masuniyet demektir. Devamlılık arzeder.
İslâm kanunu bu hakkı bütün insanlığa, erkek veya kadın, beyaz veya siyah, zayıf veya kuvvetli, fakir veya zengin herhangi bir millet veya kabile farkı gözetmeden, devamlı olarak bütün insanlığa tanıyor. Yayıyor, ilân ediyor ki, bu tanınan üstünlüğü ile insan; doğuştan, İslâm kanunu nazarında, her kim olursa olsun; kanı akıtılmaktan, ırzı tecavüze uğramaktan, cinsi değiştirilmekten, vatanından atılmaktan, hürriyeti yalancılık ve dolandırıcılık yollarıyla ihlâl edilmekten masundur, korunmuştur. Herkese İslâm’da bir insanlık hakkı ve üstünlüğü tanınmıştır. Herkesin bir koruyanı vardır. Kendi üstünlüğünü anlayabilen, ancak gerçek müslümandır. Ki, o ne bir taşa, ne bir ağaca, ne güneşe, ne de ay’a, ne bir krala, ne de (herhangi) bir insana, boyun eğer (o hiçbirine tapmaz). Böylece insanî üstünlüğüne, imanî üstünlüğünü de ekler. (8) İslâm İnancına göre insan; beden ve ruhtan oluşan, düşünen, şuurlu, iman ve ilim sahibi bir varlıktır.