Heniyye’nin suikastından beri İran ile ilgili kafalar daha da bir karıştı. Özellikle Türk halkı, TV kanallarında yorum yapanları dinlerken bu kişi İran yanlısı mı?  Ya da gizliden gizliye İsrail’i mi savunuyor? diyerek manadan madde çıkartıyor. Dolayısıyla konuşmacılar yorumlarını yaparken diken üstünde hissediyorlar. En büyük endişeleri de yanlış anlaşılmak.

Peki, İran bizim dostumuz mu, rakibimiz mi, düşmanımız mı? Son günlerde bu konuda, çok kafa karışıklığına şahit oluyoruz. Öncelikle 10 Ağustos’ta, meslekte 40. yılımı doldurdum ve bu 40 yıl o kadar çok makale, kitap yayınlamış ve öylesine çok öğrenci yetişirmişim ki çok şükür….Her zaman öğrencilerime de söylediğim bir şey vardır: Ülkeler arasında daimi dostluk veya daimi düşmanlık diye bir şey yoktur. Çıkarlar vardır. Ama bu, ülkelerin, çıkarları uğruna bebek, çocukları katledebileceği anlamına elbette gelmez. Zaten cinayet işleyen devletleri literatürde, “haydut” veya “katil” devletler olarak adlandırırız. Tıpkı, Netenyahu’nun başında olduğu devleti adlandırdığımız gibi. Dün programına katıldığım çok değerli gazeteci kardeşim Hakan Çelik, Netenyahu hükûmetine vurgu yaparak İsrail halkının da bu cani hükûmetten ve liderden şikâyetçi olduğunu söylemiş bulundu ve elbette X’te eleştiriye maruz kaldı.

İran meselesine gelirsek benim gözlemlediğim iki tür yorumcu göze çarpıyor. Birincisi,  İran’ın Şii mezhebine ait olmasından ve güvenilmez olmasından dolayı, aslında bölgede ABD ile birlikte ve ABD’nin çıkarları doğrultusunda çalıştığını vurgulayarak İran’ı güvenilmez ve düşman olarak nitelendiren bir yorumcu profili. Diğeri ise İran’ın tıpkı Irak, Suriye ve Lübnan gibi bölgede baskılandığını ve yok edilmeye çalışıldığını belirten bir yorumcu profili. Her iki grup yorumcuların da söylediklerinde, bana kalırsa haklılık payı var. Birincisi, elbette İran her zaman mezhepçi bir politika izlemiş ve izlemektedir. Söz gelimi, Irak’ın kuzeyinde KYB’nin başına geçen Bafel, PYD ile ilişki kurarak Suriye’deki PYD ile Süleymaniye arasında bir bağ oluşturup Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinde PKK’ya karşı sürdürdüğü mücadeleye ket vurmak istemektedir. Peki, Bafel’i kim destekliyor dersiniz? Elbette, Tahran … KYB-KDP rekabetinde İran, geçmişte KYB’nin vefat eden lideri Celal Talabani’yi desteklemiş ve onun oğlu olan şimdiki KYB lideri Bafel Talabani’yi de hâlihazırda desteklemektedir. Dolayısıyla Irak’ın kuzeyinde, İran ile çıkarlarımız hiçbir zaman örtüşmemiştir. Benzer bir şekilde İran, 2018 yılında bizim Afrin’de Zeytin Dalı Harekâtımız esnasında PYD/YPG’ye destek olması için Şii milisleri yollamış, sonradan vaz geçmiştir. Burada yer kısıtlı olduğu için örnekleri daha çoğaltamıyorum ancak İran, ne yazık ki Türkiye’nin ABD destekli PKK terörüne karşı bize tam anlamıyla hiçbir zaman destek olmamıştır. Bu durumun, hiç kuşkusuz İran’a hep olumsuz dönüşleri olmuştur. Bugün gelinen noktada bana kalırsa İran, İsrail’e kayda değer (Tel Aviv’de önemli bir isme suikast veya İsrail’in önemli bir askerî yerleşimini yok etmek vb. gibi) bir misillemede bulunmayacaktır. Zira İran, bir savaşın içine çekilmek istediğinin farkındadır ve 1980-1988 arasında yine ABD tarafından içine çekildiği Irak’la savaştan dolayı uğradığı kayıpları hâlâ hafızasındadır.

Sözün özü, İran hem rakiptir (ama düşman değil) hem de bize hiçbir zaman güvenmemiş ve güvenmesini de beklemediğimiz ama işi düştüğünde de Ankara’da Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın kapısını sıklıkla çalmak zorunda kalan bir komşumuzdur.