En büyük vefakârlık, yaratanını tanımak, kulluk görevlerini yapmak O’nun verdiği nimetlerin kıymetini bilmektir, şükür etmektir. En büyük nankörlük de kulun, Rabini inkâr etmesi, şirk koşması, O’nun yüceliğini tanımamasıdır. Ahde vefa, kulun Allah’a, ümmetin peygamberine, dostun dostuna, aile fertlerinin birbirine sevgi ve sadakatidir. Vefakarlık, dostlukların devamını sağlayacağından, sosyal dayanışmayı daha güçlü kılar. Vefa, düşman bile olsa verdiği sözden dönmemektir. Vefalı insan, dost-düşman herkesin güven ve emniyet duyduğu kimsedir. Onun karakterinde yalancılık, döneklik ve kalleşliğin izine rastlanmaz. En zor anlarda bile ahde vefa eder. “Yine o mü’minler¸ emânetlerine ve ahidlerine riâyet ederler.” (Mü’minûn¸ 23/8) “Verdiğiniz sözü yerine getirin. Çünkü verilen söz sorumluluğu gerektirir.” (İsrâ, 17/34)
Kur’ân’da hem Allah’a hem insanlara verdiği söze sadakat eden ve sözleşmelerine hakkıyla riayet eden kimseler övülmekte ve bu davranış, kendilerine cennet vaat edilen müminlerin bir özelliği olarak zikredilmektedir: “Onlar (akıllı kimseler); Allah’a verdikleri sözü yerine getiren ve sözleşmeyi bozmayan kimselerdir.” (Ra’d, 13/20) “Onlar (kurtuluşa eren müminler), emanetlerine ve verdikleri sözlere riayet eden kimselerdir.” (Müminun 23/8) Ahde vefa gösteren mü’minler, Allah’ın sevgisine mazhar olururlar. (Al-i İmran, 3/76) Buna mukabil ahde vefa göstermeyenler ziyana uğrarlar (Bakara, 2/27) ve ahirette ilahî nimetlerden mahrum kalırlar:
Vefakârlık; kadir kıymet bilmek ve kendisine yapılan iyiliği unutmamaktır. Rasûlullah (s.a.s.): “İnsanlara teşekkür etmeyen kimse Allah’a da şükür etmez.” (Ebû Dâvud, Edeb 11) buyurmuştur. Bu nedele insanların yaptığı iyiliklere teşekkür etmeliyiz, nankörlük, yapmamalıyız. Nankörlük ise iyiliğin değerini bilmemek veya kendisine yapılan iyiliğe kötülük ile mukabelede bulunmaktır. Bir insanın vefa göstereceği, sözünü tutacağı ilk makam, Rabbi’nin makamıdır.
Vefakarlığın en güzel örneği Hz peygamber de görülmektedir. Peygamber Efendimiz o cahiliye toplumunda bile bu karakteri, bu sıfatı ile meşhur olmuş, Muhammedu’l-Emîn diye anılmıştır. Bütün hayatı boyunca vefakârlığı bir erdem olarak öğreten ve yaşatan Peygamberimiz (s.a.v.) de, çevresindekilere küçük yaştan itibaren vefakâr davranmanın önemini aşılamıştır. En küçük iyilikler için dahi vefa gerektiğine vurgu yapan Allah Rasulü, iyi ve kötü günde beraber olan, hüznü ve sevinçleri birlikte yaşayan eşlerin ve aile fertlerinin birbirlerine karşı vefakârlığına özel bir vurgu yapmış ve kendisi de bunun en güzel örneklerini sergilemiştir.
Her konuda olduğu gibi, ahde vefada da tüm insanlık için örnek olan Peygamberimizin şu hareketi her türlü takdirin üstünde olsa gerektir. Peygamberimiz şöyle buyurur: “Şüphesiz ki sözde ve işte doğruluk hayra ve üstün iyiliğe yöneltir. İyilik de cennete iletir.” (İbn Mâce, Mukaddime 7) Peygamberimiz Hudeybiye umresi için Mekke’ye giderken Ebva’ya uğramış, burada bulunan annesinin kabrini ziyaret etmişti. Kabri eliyle düzeltmiş, bir taraftan da ağlamıştı. Niçin ağladığı sorulunca da:“Annemin bana olan şefkat ve merhametini hatırladım da bu sebeple ağladım” buyurmuştu. (İbn-i S’ad, I, 116, 117) Peyganberimiz (s.a.v.) sevgili eşi Hz. Hatice (r.a.) ile ilgili şöyle buyurmuştur: “Kendi zamanındaki kadınların en hayırlısı İmrân’ın kızı Meryem’dir. Bu ümmetin kadınlarının en hayırlısı ise Hatice’dir.” diyerek de ona olan vefasını da göstermiştir. Tarih; Allah Rasûlü’nün sözüne sâdık kaldığına, kendisine kucak açanlara karşı hiçbir zaman vefakârlıktan ayrılmadığına, kendisine yapılan iyiliği aslâ unutmadığına şahitlik etti. Ahde vefâ mü’minlerin en temel özelliğidir. Vefâkâr mü’min¸ her zaman ve her şartta sözünde duran¸ verdiği sözün gereğini yerine getiren kimsedir. Müslüman kişi¸ başta Allah ve peygamberine karşı sorumluluklarını yerine getirir. Ardından insanlara karşı da sorumluluklarını yerine getirir. Vefakardır, kendisine yapılan iyilikleri asla unutmaz ve gereken ilgi ve alakayı gösterir.