Akademinin sekizinci haftasında ilk dersi Prof. Dr. Suat Kolukırık, ‘Kentsel Dönüşümler ve Türkiye’ konu başlığı ile verdi. İnsan mekândır, mekânda insandır diyerek konuşmasına başladı.
1071 yılından bu yana bu topraklar için sürekli kanımızı akıtıyor, şehitler veriyoruz. Bizi yönlendiren akıl, kimin aklı? Amerika Birleşik Devletlerine baktığımız zaman süper güç olmak için her şeyi yaptığını görüyoruz. En başta sosyolojiyi iyi biliyorlar, öğretiyorlar. ABD kendi öğrencilerini Orta doğuya gönderip o bölgenin kültürünü ve dilini öğretiyorlar. Misal, Zazaca, Kürtçe, Arapça vb.
Bizler ise, Hilafeti kaldırarak Müslümanlar üzerinde ki egemenliğimizi kaybettik. Cumhuriyet ile birlikte neden Latin alfabesine geçtik? Bu soruların cevabını bulmak, okumak lazım. Türkiye’de satılan her dört araçtan üçü ithal. Biz vasatlığımızı aşmaz isek, patinaj yapmaya devam ederiz. Türkiye, dakika da 274 dolar ihracat yapıyoruz. Ama amazon denilen bir internet sitesi dahi dakikada 204 dolar ihracat yapıyor. Türkiye denilince akla gelen marka değeri taşıyan bir firmamız dahi yok!
1946 yılından sonra ülkemiz de 4 darbe 19 devalüasyon yapıldı. Bunları yapan akıl kimlerdir? Birileri bize sürekli hükümet kurma aklını veriyor. Birileri bize sürekli siz bir şey üretmeyin, tarım devleti olun diyor. Üstü örtülü sömürge devleti olmaya devam edin diyor.
Aklın özgürlüğünü kaybederseniz, bilgiyi ıskalarsınız. Çalışmadığımız, merak etmediğimiz sürece vasatı geçemeyiz. Yine birileri sosyolojiyi bu coğrafyada iyi kullandılar. Arap baharı aslında bize yapıldı. Arap baharı üzerinden bizi biçimlendirdiler. Özgürlük getireceğiz diye gelenler Libya dan 560 milyar dolar ve yaklaşık 170 ton altın kaçırdılar.
253 bin kişiyi Çanakkale’de biz şehit verdik. Dünyanın hangi ülkesi her gün şehit verir. Ve maalesef biz okumayı sevmiyoruz. Unutmayalım ki, bugün 2 yarın demektir. Her medeniyetin kendine has bir çarşısı var. Ama bizim o dahi yok. Bizim toplumumuzun merkezinde para, makam ve insan var.
15 Temmuz süreci darbe değil bir işgal girişimiydi. Düzelmek istiyorsak, korkularımızdan kurtulup düşünmemiz lazım. 1927 yılında kurulan Merkez bankasını dahi biz kurmadık. Eğer bu coğrafya da var olmak istiyorsak, zengin, mutlu ve başarılı olmak zorundayız diyerek konuşmasını sonlandırdı. Daha sonra gelen soruları cevaplandırdı. Ve verdiği cevaplar ile sürekli alkışlandı.
İkinci dersi ise, ‘Yeni Anayasa ve Hükümet Sistemi’ konu başlığı ile Prof. Dr. Faruk Bilir verdi. Oldukça verimli geçen dersimizden geriye şu notlar kaldı:
Anayasa üzerinde hiçbir norm yoktur. Türkiye’de şimdiye kadar 5 anayasa yapıldı. Bu anayasaların hiç biri normal zaman da yapılmamıştır. En son anayasayı yapanlar yargılanıp, hüküm yedi. Ama yaptıkları anayasa halen yürürlüktedir. Anayasamızın bir ruhu var. Bu ruh, yasakçı, darbelere açık kapı ve bireyci değildir. Günümüzde yeni anayasa tartışmaları var. Ama bu tartışmalar içerikle ilgili olmalıdır.
Anayasa ile yasama, yürütme ve yargı işlevleri düzenlenir. Şuan ki sistem koalisyonlara gebedir. 7 Haziranda koalisyon dahi kurulamadı. Mevcut anayasa sorun ve kriz çözeceğine sürekli sorun ve kriz üretti.
Her anayasa değişikliği söylemleri olduğunda şu algı oluşturuluyor. Eskiden şeriat gelecek söyleniliyordu. Ama şimdi ise Türkiye bölünecek deniliyor. Bunların hepsi bir algı operasyonunun sonucudur.
3 alternatif sistem vardır: parlamenter sistem, yarı başkanlık sistemi ve başkanlık sistemi. Sorulması gereken asıl soru şudur: bunların hangisi Türkiye için en faydalıdır? Bugün ki sistem parlamenter sistem de değildir. Yarı başkanlık sistemidir. Parlamenter sistem İngiltere de kendiliğinden ortaya çıkmış bir sistemdir. Demokrasilerde uzlaşma varsa koalisyon iyidir.