Türklere has tasavvuf kültüründe tesbihattan zikre, sofradan destura kadar Gülbeng duası ile bütün usule nokta konulur. Hâlâ uygulanan bir dua geleneğidir bu. “Allah Allah Eyvallah” diye başlar, “Vakt-i şerif hayrola, hayırlar feth ola, şerler def ola” girizgâhı ile vaktin ve hâlin gereğince dua edilir, “Dem-i enbiya, sırr-ı evliya, kerem-i İmam Ali, Gülbeng-i Muhammedi, bi-ismi zatike ya Allah Hu” diyerek secde ile tamamlanır. Meşrepler ne kadar farklı da olsa bütün tasavvuf ekolünde bu usul hemen hiç değişmeden gelmiş günümüze kadar.
Tepedeki başlığı bu noktada yere kapaklandırmamın bir sebebi var. Gülbeng duasında bendenizi en çok etkileyen niyazlardan biri, “Ahir ve akıbetimiz hayr ola” ifadesidir.
Şu günlerde belki en çok etmemiz gerek dua bu. Çünkü Vanlı derviş merhum Bayram Abi’nin bana sık sık “Hâlimiz hâl değil Amedbaba” deyişi gibi, gerçekten hâlimiz hâl değil. Ülke olarak, toplum olarak, iktidarından muhalefetine, esnafından bürokratına, gazetecisinden sanatçısına, velhasıl herkesin ve her kesimin hâline bakıp kendisine çekidüzen vererek “Ahir ve akıbetimiz hayrola” demesi gerekiyor.
Çünkü çok açık oynuyorlar artık oyunu. Dünyanın terör fabrikası, en büyük haydut devleti ABD ile onun yancılığını yapan Avrupa Birliği, bütün güçleriyle Filistin’de İsrail mankurtlarıyla başlattıkları savaşı İran sınırına yaymaya çalışıyorlar. Başlıkta yazdığım gibi, aşağıdakini Anadolu topraklarına kadar büyütebilmek için Kuzey’de Rusya ile savaşa tutuşturdukları Ukrayna’yı, ikinci bir İsrail yapmak için uğraşıyorlar. Ekranlarda analistler, Karadeniz’deki petrol ve doğal gaz yataklarını ele geçirmek niyetini anlata dursun, asıl sebep bendenize göre, Büyük İsrail Projesi ile insan türünün en sapkın, en sapık hayali olan Kıyamet Savaşı’nı gerçekleştirmek.
Başka niyet aramasın kimse, gaflet olur.
TRT World çok zor ve harika bir belgesel hazırlayıp bugün olanların, yarın olacakların öz niyetini, İsrail’in içinden belgeledi ve hayatını yeryüzünde bozgunculuk yapmaya adamış Yahudilerin en sapık grubunu deşifre etti. Her ne kadar tanıtımındaki “İsrail’in DEAŞ’ı” ifadesine ve belgesele verilen “Kutsal İşgal” adına şiddetle itiraz etsem de seyredenlerin çok başarılı buldukları bu çalışma ve benzerlerinin, sürekli gündemde tutulması gerekiyor.
Ve çok titiz olmak zorundayız. Benim tanıtım ve çalışmanın adı konusundaki titizlenmeme üzülen arkadaşlara dostane tavsiyem; Batı’ya bakmaktan tutulmuş boyunlarını biraz Anadolu’ya çevirip rahatlatmaları, dillerini de tercüme-yi kalden kurtarıp tercüme-yi hâl lisanına dönüştürmeleridir. Yunan’ı bırakıp Kenan’a baksınlar biraz, kasılan yerlerimize iyi gelir.
TRT’nin uluslararası yayınlardan sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Ömer Faruk Tanrıverdi arayıp titizlendiğim meseleyi izah etti; “İsrail’in DEAŞ’ı” ifadesini Haaretz Gazetesi kullanıyormuş o sapkın grup için, kendi ifadeleri değilmiş.
Gayretlerinin samimiyetinden zerre kuşkum yok arkadaşların ama temel sorun bana sundukları gerekçede zaten.
Haaretz gazetesi o ifadeyi kullanırken bir taşla iki kuş vuruyor; hem kendi içlerindeki sapkın grubu yaftalıyor, bu arada onları DEAŞ’a benzeterek ikisini birden İslam’ın sırtına yüklüyor. Oysa DEAŞ zaten İsrail çıkışlı, siyonist kapitalizmin İngiliz-Amerikan malı. İslam ile Müslümanlıkla zerre alakası olmayan bir maşa çete.
Haaretz’in algı yöneticileri uyanık. Çayın taşıyla çayın kuşunu vuruyor ve biz de gafletimize gerekçe yapıyoruz. İsimlendirme meselesine yerim dar, temel iletişim, tanıtım sorunlarını başka bir yazıda ele alırız.
O vakte dek ahir ve akıbetimiz hayrola!