Bir grup maganda, lüks araçları ile İstanbul E5 kara yolunu tıkayıp halay çekmişler. Arkada kocaman bir kuyruk, yüzlerce araç bu medeniyet artıklarının gösterisinin bitmesini bekliyor…

E5 şehrin can damarı sayılabilecek trafik güzergâhlarından. Metropollerde her şey birbirine bağlı olduğu için bu ana damarlardan biri tıkanınca tüm şehir etkileniyor. Yani yolu tıkayan ahlaksızların verdiği zarar sadece orada beş on dakika bekleyen araçlar ile sınırlı değil. Kim bilir kaç insan işine, randevusuna geç kaldı; kim bilir kaç insan bineceği vasıtayı kaçırıp mağdur oldu; kaç ambulans, kaç itfaiye aracı görevini ifa edemedi? Ulaştırma alanında çalışan bilim insanları, ana akslarda meydana gelen 1 dakikalık tıkanmanın kent trafiğinde saatlere varacak tıkanmalar yarattığını, milyonlarca liralık zararlara yol açtığını söylüyor.

Bunları niye anlatıyorum? Çünkü bu haydutlara para cezası dışında bir ceza verilmeyecek. O da en çok üç beş bin liralık bir şey olacak. İnsanlara ve kamuya verdikleri zarar yanlarına kâr kalacak.

KÖYLÜLÜK DEĞİL MEGA-KÖYLÜLÜK

Popüler bir tarihçimiz bunu köylülüğe bağlamış. “Adam, artık milyonluk metropolde yaşadığının farkında değil, kendini hâlâ yüz kişinin yaşadığı köyde zannediyor.” demiş.

Köylülük, solun Türkiye’yi çözümlemesinde önemli bir sosyolojik kategori oldu. Bu konudaki analizleri en iyi Attila İlhan yapardı. Ama Türkiye’de “kente uyum sağlayamayan köylü” elli atmış yıl öncenin konusu idi. Bugün bu tuhaflıkları yapanlar, en az iki üç kuşaktır İstanbul’da doğup büyümüş kişiler. Dolayısıyla bugünün sorunu, kente uyum sağlayamayan köylü değil, bizim kent sandığımız milyonluk köylerde yaşıyor olmamız.

İstanbul, merkezî muhitleri de dâhil olmak üzere, şehir standartlarının çok ama çok gerisinde. Bu konu sadece belediyenin yapması gereken kaldırım ile, yol ile ilgili de değil. Asayişten eğitime, sosyal yaşamdan ticarete varıncaya kadar her alanda kocaman bir köy ile karşı karşıyayız. Meslektaşımız Hasan Öztürk, bir haftadır Valilik binasının önündeki inşaatın neden bitmediğini soruyor. Vatandaş ile nöbetçi polisler arasında tartışma çıktığını söylüyor. Düşünsenize, plansız inşaatlar yüzünden Emniyet Müdürlüğüne, Valiliğe bile girilemeyen bir şehir burası!

‘Mega-köy’ün en önemli sonuçlarından biri de gri ekonomiler. Yani yasal boşluklar veya minik hırsızlıklar üzerine kurulan kazanç mekanizmaları. Gündelik işlerin, enformel sektörlerin akıl almaz bir hızla büyümesi. Vurgunculuğun, tokatçılığın yaygınlaşması. Dijitalleşme sayesinde yeni yeni hırsızlık türlerinin çıkması, gündelik hırsızlıkların, haksız kazançların olağanlaşması…

Şöyle diyeyim: İstanbul, hiçbir şey çalmayan “namuslu” esnafın bile hiç değilse yayaların kaldırım hakkını çaldığı bir yer. Bu koca köyde yetişen fırsatçılar, trafikteki insanın vaktini, sırada bekleyenin sırasını çalmışlar çok mu?

FANTEZİ Mİ YAPIYORUZ?

Biz trafikteki sorundan, kaldırımdan, tabeladan falan söz ediyoruz ya hani, öyle olaylar yaşanıyor ki insana fantezi peşindeymiş gibi hissettiriyor.

Beşiktaş’ta otel sahibi bir insan müsveddesi yirmi milyon liralık lüks aracı ile sağa sola çarparak ilerliyor, genç bir kadını ağır yaralıyor, durup hastaneye götürmek yerine kaçıyor!

Daha önce 31 suç kaydı bulunan, sosyal medya hesabında yirmi tane tabanca ile poz veren ve burnuna kadar sarhoş hâlde insan canına kasteden bu caniye ne yapılıyor biliyor musunuz? İfadesi alınıp serbest bırakılıyor! Savcının karşısına bile çıkarılmıyor…

Böylesi bir eylem bile cezasız kalıyorsa İstanbul nasıl düzelsin?