Adı, Birleşmiş Milletler. Amacı; uluslararası barışı ve güvenliği sağlamak, devletler arasında dostane ilişkileri desteklemek, kalkınmayı ve insan haklarını geliştirmek.

Açarsak; dünyayı bir tespitte buluşturmak, birlikte tepki vermek, ne yapılacağına dair teklifleri konuşmak ve çözüm bulmak için çalışıyor.

BM 79. Genel Kurul görüşmeleri, önceki salı günü konuşmalarla başladı.

Açış konuşmasını BM Genel Sekreteri Guterres yaptı. Gelenek olduğu üzere ilk konuşma hakkı Brezilya’nındı. Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva konuştu. Sırada ABD’nin şimdiden ‘topal ördek’ olan başkanı Joe Biden vardı.

Sonrasında kürsüye Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan çıktı.

Dört konuşmayı üç soru ile analiz edelim.

Bir: Tespitleri nelerdi? İki: Tepkisi ne oldu? Üç: Ne teklif etti?

Genel Sekreter

BM Genel Sekreteri Guterres, dünyanın çok önemli bir değişimden geçtiğine işaret etti ve küresel çözümlere ihtiyaç duyulduğunu dile getirdi.

Dünyayı uyardı:

“Gazze'deki durum hiç sona ermeyen bir kâbus gibi ve tüm bölgeyi içine çekme tehdidi barındırıyor. Dünyamız bir kasırga içinde. Destansı bir dönüşüm çağındayız, küresel çözümler gerektiren zorluklarla karşı karşıyayız. Bu şekilde devam edemeyiz. Hayal bile edilemeyecek bir noktaya doğru ilerliyoruz.”

Faili saklayan mahcup tespitler. Tepki, yok denecek kadar az. Teklif yok.

Brezilya

Lula da Silva, Gazze ve Batı Şeria'daki insani krizlere dikkati çekti, küresel askerî harcamaların iklim ve açlık sorunlarıyla mücadelede kullanılabileceğini vurguladı.

Uluslararası konularda “daireler çizilerek yetersiz sonuçlar elde edildiğini” söyledi.

Ve devam etti: “Izdırap, kızgınlık, gerilim ve korku dolu bir zamanda yaşıyoruz. Jeopolitik anlaşmazlıklar ve stratejik rekabetin uzun süren kızışmasına şahit oluyoruz.”

BM'yi yeniden yapılandırmanın, ‘BM Şartı'nın kapsamlı şekilde gözden geçirilmesinin ve revize edilmesinin zamanının geldiğini belirten Lula da Silva, reformun, Genel Kurul'un yapısına, çalışma yöntemlerine ve veto yetkilerine odaklanması gerektiğini kaydetti.

Bir ara ülkesinin sorunlarına yöneldi. Amazon Havzası'nda son 45 yılın en kötü kuraklığının yaşandığını ve orman yangınlarının milyonlarca hektarlık alanı yok ettiğini belirtti, iklim değişikliğiyle mücadelenin önemini vurguladı.

Tespitleri çok geneldi. Tepkileri önceki konuşmalarına göre yumuşaktı. Kelimelerinin sıkletini hafif tutmuştu. Gazze’ye ilişkin doğrudan ifadeler kullanmadı. Teklifini netleştirmedi.  

ABD

Biden’ın veda konuşmasıydı. Kendisini öne çıkardı. Savaş suçlarına karşı çıktığını, nükleer silahların azalması için elinden geleni yaptığını, Afganistan'daki savaşı bitirdiğini anlattı.

Sanki İsrail’i silahlandıran, dolarları akıtan, katil Netanyahu’yu Kongre’de ayakta alkışlayan, dünyanın jandarması bir ülkenin devlet başkanı değildi; bir sivil toplum kuruluşunun temsilcisi olarak konuşuyordu!

Şu sözler onun: “Biliyorum, dünya zor bir zamandan geçiyor. Ancak ben umutsuz değilim. Liderlerin böyle bir lüksü yok. Ukrayna'da, Gazze'de korkunç bir vahşet gerçekleşiyor, iklim krizi devam ediyor. Birçok tehlike var. Biliyorum ki daha iyi bir geleceğe giden bir yol var.”

Konuşmasının devamı da var elbette. Ancak önemsiz. Gazze ile Ukrayna’yı, Ukrayna ile iklim krizini birlikte anıyor.

Sonuç; sıradan temennilerle ve iyi niyet belirtileriyle harmanlanan korkak tespitler… Kaçamak ifadelerle tepkiler… Teklif? Teklif yine yok.

Türkiye

Sıra Cumhurbaşkanımız Erdoğan’a geldi ve dünya, duyması gerekenleri Erdoğan’dan duydu.

**

Erdoğan’ın tespitleri

Erdoğan Libya'nın istikrarından, Afrika ile dayanışmadan, Türk dünyasının beraberliğinden, sürdürülebilir ve temiz bir dünya vizyonuna, İslamofobi’yle mücadeleye, aile kurumunu korumaya kadar pek çok başlıkta konuştu.

Konuşmasının üçte ikisini İsrail’in soykırımına ayırdı ve Gazze’deki katliamın tam tablosunu çizdi: Gazze yerle bir oldu. Çoğu çocuk ve kadın, 41 bin insan öldürüldü. İçlerinde 172 gazeteci, 500'den fazla sağlık görevlisi, 210'dan fazla BM personeli vardı.

10 binden fazla Gazzeli'nin nerede olduğunu kimse bilmiyor. 100 bine yakın insan yaralandı ve sakat kaldı.

İsrail onlarca hastaneyi, yüzlerce okulu, 130’dan fazla ambulansı vurdu.

Su kaynaklarının yüzde 70'i, fırınların yüzde 75'i tahrip edildi.

Sağlık merkezlerinin yüzde 95'i kısmen veya tamamen zarar gördü.

Erdoğan, Türkiye’nin ve kendisinin durduğu yeri anlattı:

“Burada tarihimden, ecdadımın vicdanlı, adaletli duruşundan aldığım cesaretle konuşuyorum. Bugün sizlere gerilimlerin uzağında değil, tam kalbinde yer alan bir ülkenin lideri olarak sesleniyorum.”

İkisini birbirinden özenle ayırdı:

“İsrail halkına yönelik herhangi bir düşmanlığımız yoktur. Sorunumuz İsrail hükûmetinin katliam politikalarıyladır, tıpkı beş asır önce olduğu gibi yine zalimle ve zulümledir.”

Dünyayı günahlarıyla yüzleştirdi:

"İsrail'in, Filistin halkına yönelik saldırganlığının tek nedeni bir avuç ülkenin İsrail'e olan kayıtsız şartsız desteğidir. Sahne önünde güya ateşkes için uğraşanlar, arka planda katliamlarını sürdürebilmesi için İsrail'e silah ve mühimmat göndermeye devam ediyor. Bu, tutarsızlık ve samimiyetsizliktir."

Gazze saldırılarının vahim sonucunu gözler önüne serdi:

“İsrail'in saldırıları sonucunda Gazze dünyanın en büyük çocuk ve kadın mezarlığı hâline geldi. Gazze'de sadece çocuklar değil aynı zamanda BM sistemi, Batı'nın savunduğunu iddia ettiği değerler, insanlığın daha adil bir dünyada yaşama umutları tek tek öldü.”

Gazzelileri övdü:

“Filistin halkının topraklarını işgal edenlere karşı sergilediği haklı direniş, gayrimeşru gösterilemeyecek kadar asildir, onurludur, kahramancadır."

Erdoğan’ın tepkileri

Kendi cümleleri ile Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın tepkileri:

- Ey insan hakları örgütleri; Gazze'dekiler, Batı Şeria'dakiler insan değil mi? Filistin'deki çocukların okuma, yaşama, sokakta oynama hakkı yok mu?

- Ey uluslararası basın kuruluşları; İsrail'in canlı yayında katlettiği, ofislerini bastığı gazeteciler, sizin meslektaşınız değil mi?

- Ey Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi; Gazze soykırımının önüne geçmek, bu zulme, bu barbarlığa 'dur' demek için daha neyi bekliyorsunuz?

- Filistin halkıyla birlikte kendi vatandaşlarının canını tehlikeye atan, siyasi ikbali için tüm bölgeyi savaşa sürükleyen katliam şebekesini durdurmak için daha neyi bekliyorsunuz?

- Ey İsrail'e kayıtsız şartsız destek verenler, bu katliamı seyretmenin, bu vahşete ortak olmanın utancını daha ne kadar taşıyacaksınız?

Erdoğan’ın teklifleri

Erdoğan’ın BM kürsüsünden net teklifleri de vardı:

- Filistin'i tanımayan diğer devletleri, bu kritik dönemde tarihin doğru tarafında yer alarak Filistin devletini bir an evvel tanımaya davet ediyorum.

- İsrail yönetimi, temel insan haklarını hiçe sayarak bir millete karşı etnik temizlik, apaçık bir soykırım uygulamakta, topraklarını işgal etmektedir. Bundan 70 sene önce nasıl Hitler insanlığın ittifakıyla durdurulmuşsa, Netanyahu ve cinayet şebekesi de insanlığın ittifakıyla durdurulmalıdır.

- 1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan, bağımsız, egemen ve coğrafi bütünlüğü haiz bir Filistin Devleti'nin vücut bulması artık daha fazla ertelenemez.

Sonuç

BM kürsüsünden çıkan sesler cılız, kullanılan kelimeler ruhsuzdu. Tespitler ve tepkiler BM’nin acizliğini ortaya koydu.    

Bütün sözlerin gelip buluştuğu yer, “Peki, ne yapmak gerek?” sorusu olsa da orası boş bırakıldı. Teklif getiren hiç olmadı.

Cumhurbaşkanımız Erdoğan manifesto niteliğinde tarihî bir konuşma yaptı. En can alıcı tespitleri yaptı, en yürekli tepkileri ortaya koydu ve yapılması gerekenleri teklif etti.

Bir kez daha anlaşıldı ki; güçlü olmak başka, hakikati söyleyebilmek başkadır. Asıl güç; haklı olmak, hakikati, insan hayatını ve insani değerleri savunabilmektir. 

Dünya, soykırıma “soykırım” diyenlerle, soykırıma dili dönmeyenleri eninde sonunda ayırt edecektir.