“Bugün NATO her zamankinden daha güçlü. “

“ABD’nin Avrupa’da 100 binden fazla askeri var.”

“Ukrayna’ya beş yeni stratejik hava savunma sistemi sağlayacağız.”

“Putin, Ukrayna’yı işgal ederken NATO parçalanır diyordu şimdi ise NATO her zamankinden daha güçlü.”

“Rusya başaramayacak ama Ukrayna başaracak.”

Yukarıdaki çarpıcı ifadeler ABD Başkanı Biden’a ait. Biden NATO’nun kuruluşunun 75. yılının kutlanacağı zirvede, NATO’nun önemi, gücü ve caydırıcılığını Rusya-Ukrayna savaşı üzerinden değerlendirerek Ukrayna’ya verilen desteğin devam edeceğini vurgulayan bir konuşma yaptı. Gerçekten de Rusya’nın Ukrayna işgali, jeopolitik anlamı iyice sorgulanmaya başlanan NATO için yeni bir can suyu oldu ve elbette Transatlantik ilişkilerin yeniden ABD lehine dizayn edilmesini sağladı.

Özellikle kıta Avrupa’sında, yeniden sahici bir Rus tehdidi tezahür ederken Avrupa ordularının ve askerî gücünün Rusya’yı caydırmaktan uzak görüntüsü ise ABD’ye olan ihtiyacı yeniden hissettirdi. ABD, Putin’in bu büyük stratejik hatasını kendi lehine araçsallaştırırken iki temel amaç üzerine siyasetini inşa etti.

Birincisi, Rus-Ukrayna savaşını bir yıpratma savaşına döndürerek uzun süre devam etmesini sağlayıp Rusya’yı zayıflatması. Ayrıca Rusya’ya kapsamlı yaptırımlar yaparak Rus ekonomisinin hedef alınacağı bir sürecin hayata geçirilmesi. İkinci olarak ise Rus tehdidinden tedirgin olacak olan Avrupa’nın daha fazla ABD himayesine girmesi. Şu ana kadar gelinen aşamada, en azından kâğıt üzerinden ABD’nin bu iki hedefe de ulaştığı söylenebilir. Ancak bu strateji bazı meydan okumalarla da karşı karşıya.

İlk olarak Rus ordusu, sahada yavaş da olsa üstünlüğü ele almaya başlamış durumda. Rus ordusu, Putin’in sert müdahaleleriyle ilk dönemlerindeki zaaflarını gidererek Ukrayna sahasında daha iyi bir performans gösteriyor. Seferberlik anlayışıyla savunma sanayisinde büyük ölçekli silah ve mühimmat üretimine geçiş yaptı. Yine insan kaynağı olarak Ruslar, Ukrayna’ya bariz üstünlük kurmuş durumda. Batılı ülkeler, Ukrayna’yı askerî açıdan yeteri kadar olmasa da desteklemeye devam ederken sahada savaşacak askeri her geçen gün azalan Ukrayna’yı, bu bağlamda nasıl destekleyecekleri ciddi soru işaretleri barındırıyor. Özel askerî şirketlerin önünü açacak şekilde alınan kararların, Rus üstünlüğünü dengelemesi pek mümkün görünmezken Batılı ülkelerin doğrudan asker göndermesi de gündemde değil.

Saha gerçekliğinin ötesinde, diğer ve asıl önemli gelişme ise Rusya’nın Çin ile içine girdiği ilişki. Her iki ülke, Batı Bloku’na karşı stratejik ittifaka doğru daha fazla ilerliyor. Batı Bloku’nun bu bağlamda Rusya’yı hedef alması, Rusya’yı tamamen Çin’in kollarına atmış durumda. Bunun yanına, İran ve Şangay İşbirliği Örgütü’nün bazı diğer üyelerini de ekleyebiliriz. Âdeta yeni bir bloklaşma sürecini tetikleyen gelişmeler yaşanıyor.