Bizde âdettir; gazeteler en son sayfasından başlayarak okunur, lafa da en son söylenecek sözden başlanır. Biz de öyle yapalım; UEFA Kupası’nda 2 gol sevincini bozkurt işareti ile yaşayan futbolcu Merih Demiral hakkında 2 maç ceza kestirince kendisini “efendi” zanneden ABD’nin Prangalı acuzesi Almanya’nın yediği halttan başlayalım.

Zamane kahvesi “2’si bir arada” gibi oldu galiba. İyi de oldu.

Evet, bendeniz Almanya’nın, egemenliğini Hitler’i yok etme karşılığında İngiltere-ABD ittifakına teslim eden Avrupa’daki en zengin müstemleke olduğunu düşünüyorum. 

Kanaatim odur ki; İkinci Dünya Savaşı’nda sanatçılığı kabul görmeyince insan kasabı olmaya karar veren Adolf Hitler’in bir kısım seçilmiş yani siyonist Yahudilerle iş birliği yaparak bir kısım işe yaramaz Yahudileri katledişi bahane edilerek İngiliz’in aklı, siyonist’in parası ve Amerikalının sopasıyla bütün Avrupa, gönüllü müstemleke oluverdi. Dünyanın en büyük sömürgeci kıtası, Birleşmiş Milletler, Uluslararası Adalet Divanı ve Kuzey Atlantik İttifakı NATO gibi kuruluşlar vasıtasıyla müstemleke hâline getirildi.

Bakmayın siz “ittifak” denilmesine. Ortada tek ittifak var; emperyalizm, kapitalizm ve siyonizm ittifakı. Bu üç ‘izm’i İngiltere Birleşik Krallığı, Amerika Birleşik Devletleri ve bu ikisinin yarattığı dünyanın devlet statüsü kazandırılmış tek ve en büyük terör örgütü olan İsrail temsil ediyor.

Keşke akademisyen olsaydım. “lafın Türk açığı” tarzındaki bu cümleleri daha anlaşılmaz ve fakat daha havalı cümlelere dönüştürebilirdim.

O zaman sözün son ucu başka bir yere mi giderdi?

Elbette hayır!

“Zirvenin Türk açığı” da “görünür kurumsallaşmaların arka tasarım olarak güvenlikçi politikalar düzleminde örtülü sömürgeciliğin küreselleştirilmesi sorununun yapısökümü” başlığı da aynı kapıya çıkıyor:

Afrika başta olmak üzere dünyanın yer altı kaynakları zengin ama işletmekten âciz  pek çok ülkesini sömüren Avrupa, aslında İngiliz-Amerikan-İsrail ittifakının en büyük sömürgesidir!

Nokta. Hatta üç nokta yan yana.

Aslında meseleyi örtülü ve anlaşılmaz hâle getiren, sondaki yan yana iki noktadır ve onlar mezkûr kurumların Avrupa dışındaki ülkeleri de türlü vaatler, ürkütmeler, beklentiler, masallar, tacizler ve tehditler ile üye edilerek içeriğinin ve sınırlarının genişletilmiş olmasıdır.

Bir iki yıl önce gazete manşetlerinden Adolf Hitler’in doğum gününü kutlayan merhum İsmet Paşa’ya 1946 yılında Amerikan zırhlısı Missouri için Dolmabahçe Camii minareleri arasına Wellcome yazılı mahya gerdirten kafa karışıklığının sebebi, Hitler’in yenilip intihar etmiş olması değil bir önceki cümlede saydığım politik akıl perdeleridir. 

İsmet Paşa, Hayali Küçükali merhumu çağırıp o perdede Rus salatasını Amerikan salatası diye yutturan Hacivat ile kadim dostu Karagöz’ü İngilizce konuşturtmuş mudur bilmiyorum. Varsa öyle bir olay, Mustafa Armağan için çözmek çok kolay.

Çok değil birkaç sene sonra da NATO’yu desteklemenin dinî bir vecibe olarak fetvası yayınlanacaktır milliyetçi muhafazakâr sağ gazetelerde ve dönemin solcuları yine Dolmabahçe Camii’nde çekilen bir fotoğraftan yola çıkarak yola taşmış bütün bir cemaati kıble istikametine konuşlanmış ‘Amerikan Deniz Kuvvetlerinin Altıncı Filo’suna secde etmekle suçlayacaklardır.

Kafa karışıklığı biter mi?

Bitmez ve o solcuların önemli bir kısmı AK Parti iktidarının 20 yıllık macerası içerisinde konuşlanacak yer bulamayınca kendilerini birden havaalanı kanepelerinde ABD bayrağı altında uyurken bulurlar.

Tıpkı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi: Neredeeeeeen nereye?.